Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

KURTLAR İMPARATORLUĞU’NU HATIRLAYAN VAR MI?

Beş yıl evvel spor yazarı Ali Sâmi Alkış, yaşadığım köyde bir cenâzeye geldi. Hemen yanına gidip tanıştım. Hiç unutamadığım bir yazısından ve yazıda kullandığı fotoğraftan bahsedince, “Ben bile unuttum Kerime Hanım. Nasıl aklınızda kaldı?” diye şaşırdı. “O yazıyı unutmam imkânsız.” dedim.

Yazıyı, gençlik yıllarımda okumuştum. Ali Sâmi Alkış, şâhidi olduğu bir maçı anlatmıştı. Genç Milli Basketbol takımız, İspanya’da maç öncesi çok çirkin bir hakârete uğramış. Soyunma odasının kapısına “Gece Yarısı Ekspresi’nin Türkleri” yazısı asılmış. Bizim antrenör, bu yazıyı eline alıp sporcularımıza bir nutuk çekmiş. “Bu hakâreti yalatın!“ demiş, kısacası. Genç millîlerimiz sahaya çıkınca kendilerini de şaşırtan bir motivasyonla oynayıp o hakâreti İspanyollara yalatmışlar. Zaferden sonra oyuncularımızdan birisi oturup ağlamış. Unutamadığım fotoğraf buydu.

Türkiye-Avusturya futbol maçında Merih Demiral’ın gol attıktan sonra yaptığı bozkurt işâretine verilen tepkinin çok mühim bir sebebi var. Fransız yazar Jean-Christophe Grangé’ın 2002’de yazdığı Kurtlar İmparatorluğu romanı, 2005 yılında sinemaya uyarlandı. O zaman film hakkında “İkinci Gece Yarısı Ekspresi” diyenler oldu. Çok doğru bir tespit olduğunu şimdi görüyoruz. Hattâ daha beter olduğunu. 2020’de Fransa’da bozkurt işâreti yasaklandığı zaman bu konuda bir yazı kaleme almış, “TERÖR BAHÂNESİYLE HİLÂL VE TÜRK DÜŞMANLIĞI” yapıldığına şöyle dikkat çekmiştim:

“Filmde terör örgütü olarak gösterilen Bozkurtlar, ülkücüler. Açık olarak “ülkücüler” denmiyor ama bozkurt işâretinden ve vefat eden liderleri Türkeş’in cenâze töreninden anlaşılıyor. Filmdeki liderleri İsmâil Kutsi, küçük çocukları dağa kaçırıp terörist yapmak dâhil, her türlü pis işi yapıyor. Hattâ sübyancı olduğu çağrışımı da var. Ülkemizde çocukları küçük yaşta dağa hangi örgütün kaçırdığı gerçeği ortadayken Grangé’nin böyle bir kurgu için PKK’yı değil de ülkücüleri seçmesi, ilginç bir durum.

Ülkücülerin poşulu, şalvarlı teröristler olarak gösterilmesi, hattâ “Zamanın Kumları” filmindeki haşhâşîlere benzetilmesi bir yana, Fransa’ya göçen Türklerin hâli de içler acısı. Türk mahallesi, çok korkunç. Kaçak Türkler, fârelerle içiçe çalışıyorlar. Bütün bu mekânlarda gözümüze Türk bayrağı ve hilâl şeklindeki kolyeler sokuluyor. Yâni Türk bayrağı ve hilâl, kötülüğün sembolleri.

Fransa’da durum böyleyken Türkiye’deki manzara da -Kapadokya ve Boğaz manzarası hâriç- pek iç açıcı değil. Karaköy’deki meyve hali görüntüleri, Peri Bacaları’ndaki köylülerin ilkel ve çâresiz hâlleri akılda kalıyor sâdece. Çocukları dağa kaçırıp terörist yapan Kutsi’nin elindeki tesbihi de unutmayalım.

Ülkücüleri terörist yapan filmin, Türkiye’de kadın olmak üzerine de bir mesajı var. Filmde, iki Türk kadını var. Birisi Semâ; diğeri, atölyede çalışan kaçak Türk kadını. Fransız kadınlar ise gâyet gelişmiş ve hayatlarından memnûnlar. Bir psikiyatrist kadın, Sema’ya yardım ediyor. Diğeri ise dükkânda çalışan bir kadın. Bir de karakolda görevli kadın var. Yâni Fransız kadınların hayat şartları, çok iyi ve bireysel. Psikiyatrist, hâfızasıını geriye kazanan ve Anna Heymes olmadığını öğrenen Semâ’ya ne düşündüğünü sorunca şöyle diyor:

“Anna Heymes olmayı tercih ederim.”

Açıkçası filmi seyreden her kadın, Anna Heymes olmayı tercih eder. Yâni bir Türk kadını değil, Fransız kadını olmayı ister. Çünkü filme göre Türkiye’de kadınlar, sâdece köle. Okumuyorlar, çalışmıyorlar, yaşamıyorlar. Bozkurtlar denilen terör örgütüne hizmet ediyorlar.

Netîce olarak bozkurt işâreti, Avrupalıların zihninde, terörün sembolü olarak kaldı.

Bu film Kapadokya’da çekilirken bir tepki verilmediği gibi, başta Jean Reno olmak üzere başrollerdeki Fransızlar, el üstünde tutuldu. Röportaj yapıldı. Adam, benim ülkemde bana hakâret ederken alkışlandı. Türk jandarma komutanı rolündeki Emre Kınay ise belki “Hollywood’a kapağı atarım.” derdinde olduğundan filmde nasıl hafife alındığını sorgulamadı bile. Bölgede yaşayan 200 kişi, para karşılığında figüranlık yapıp bilmeden bu oyunun bir parçası oldular. Bu film çekilirken verilmeyen tepki, 2005’de gösterime girdiğinde de verilmedi. Nasıl verilsin? Elin oğlu bunu yaparken içerideki uzantıları, dönem dizilerinde ülkücüleri; kâtil, terörist, şapşal kabadayı olarak gösteriyordu. Romanını yazmadan evvel 2001’de Türkiye’ye gelip araştırma yapan Grangé’nin; Enis Berberoğlu, Soner Yalçın, Kemal Can, Melih Âşık ve Ruşen Çakır gibi gazetecilerle görüştüğü basında yer aldı. Allah aşkına bu yazarlar ne anlattılar da Grangé, ülkücüleri PKK’lı gibi göstermeyi başardı?

Dün MHP’den konuyla ilgili bir açıklama geldi. Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’ya konuşan parti yetkilileri, “Bizim için yurt dışında Türk Federasyonu önemlidir. Ülkü Ocakları diye bir yapımız, yurt dışında yok. Bunların kim olduğunu bilmiyoruz.” açıklaması yaptılar. Allah, akıl fikir versin! Bu nasıl bir açıklama? Fransızların ödü patlamıştır. Bozkurt, Papua Yeni Gine ülkücülerinin mi selâmı? Türkeş, Arjantin’deki MHP’nin mi lideri?

Ayrıca bozkurt, Türk milletinin totemidir. Hadi bozkurt işâreti, ülkücülerin olsun. İyi de adamlar, hilâl ve yıldızı da hedef alıyorlar. Al Bayrak, hepimizin bayrağı! Yarın, “Terörü çağrıştırıyor” diye Türk bayrağını yasakladıklarında ne yapacaksınız? “Bizim bayrağımız, Türkiye’de dalgalanandır. Fransa’dakini bilmiyoruz.” mu diyeceksiniz?” ( 4 Kasım 2020-Ngazete)

……

Artık ne desek boş! Avrupalıların zihnindeki bozkurt çağrışımını düzeltemeyiz. Peki ne yapabiliriz? Sahada, “Kurtlar İmparatorluğu” filmini ve Melih Demiral’a verilen cezâyı yalatıp yutturursak biraz rahatlarız o kadar!

Neden mi o kadar?

Çünkü Batı sineması karşısında tâcizcisine âşık aptal kız gibiyiz. Uyandığımız zaman ise “adım çıkmış doksana, inmez seksene” durumunda kalıyoruz. Şahâne Züğürtler tiyatrosunda şöyle bir sahne hatırlıyorum. Ekim devriminden sonra Paris’e kaçıp zengin bir evde hizmetçilik yapan Grandüşes Tatiana, evde verilen bir dâvette ihtilal esnâsında kendisine tecâvüz eden Sovyet petrol bakanı Gorotchenko ile karşılaşır. Utancından eli ayağına dolanan bakana, “Boşver kalabalıkta olur böyle şeyler” der.

1978’de bizi dünyâya rezil eden filmin senaryosunu yazan Oliver Stone, 2004’de Türkiye’ye geldi. Yeni Şafak gazetesi, Stone’un bizden özür dilediğini müjdeledi. Dönemin Kültür Bakanı Erkan Mumcu, çok etkilendiği özür için Ston’u, “Üzülme! Kalabalıkta olur böyle şeyler!” diye teselli etti.

Bizim oralarda, “Aldığımız gelin azıcık hâmile ama korkacak bir şey yok. Köyün imamındanmış.” derler. Stone, haçlılara pabuç bırakmayan AK Parti döneminde yine ülkemize geldi. Erdoğan’ın filmini çekeceğini müjdeleyen Ahmet Hakan, aynen şöyle yazdı:

“Gerçi Gece Yarısı Ekspresi adlı Türkiye’nin başına belâ olan filme de katkısı olmuştur ama bu kadar kusurcuk kadı kızında da olur deyip geçelim.”

MERİH DEMİRAL OSMANLI’NIN İZİNDE

Millî maçlar hâriç, futbolla ilgilenmem. Merih Demiral ismini yeni öğrendim. Bu kadar milliyetçi birine şöyle bir bakayım dedim. Eşi, İsveçli manken. E haklı elbet! Türklerin soyu kurudu ya! Önce esef ettim ama adam, eşiyle umreye bile gitmiş. “Vay be tam bozkurt! Fethettiği yerdeki yabancı kızları alıp hak dîne katan atalarının izinde gidiyor.” dedim.

Yabancı kulüplerde oynayıp parayı götür! Dünya güzeli İsveçli mankenle evlen! Sonra da sahaya çıkıp bizi gaza getir! Olsun be! Zâten biz, gazla çalışan bir milletiz. Yaşadığı lükse katmayanlar, “Atıl kurt!“ derler atlarız. Tarkan filmlerinde böyle gördük.

NEREDEN NEREYE?

Bir zamanlar bozkurt işâretini faşistlik olarak görüp ülkücülerden nefret eden ama şimdilerde muhâlifmiş gibi yapıp iktidardan nemalanan bir kısım solcuların –ki içlerinde Jean-Christophe Grangé’a akıl hocalığı yapanlar da var- ve putperestlik olarak görüp, “ölsem o işâreti yapmam” diyen bir kısım İslâmcıların, can havliyle bozkurt selâmına yapışmalarından acâip keyif aldım.

“Adamı böööle… “ diyeceğim de ben suç işlersem, “Bu kadar kusurcuk kadı kızında da olur” diye savunan olmaz.

Ayrıca ortak bir sevinçte birleştik. Bölücülük yapmaya, geçmişi hatırlatmaya gerek yok. Futbol, kederimizi aldı götürdü. Ekonomi düzeldi. Gazze’de çocuklar ölmüyor artık! Overlokçu, birilerinin ayağına geldi.

Yaşasın futbol!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.