Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. Anıl Çeçen

MİLLİ MÜCADELENİN 100. YILINDA ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ 30 YAŞINDA

Prof.Dr.ANIL  ÇEÇEN

 A.D.D. Kurucu Genel Sekreteri 

 1- GİRİŞ: 

 2019   yılı , hem Milli Mücadelenin  yüzüncü yıldönümü hem de bu  doğrultuda Milli Mücadelenin devamı olarak  20. Yüzyılın  sonlarında kurulmuş olan  Atatürkçü Düşünce Derneği’nin de,  30. Yılını tamamladığı bir aşamadır . I989 yılında resmi işlemleri tamamlanarak  çalışmalarına başlayan ADD ,kurucu kadronun Atatürk’ten günümüze gelen siyasal birikimini toplumsal alana  taşıyarak  21.  Yüzyılın  Atatürkçülüğüne yönelmiştir . Yirminci yüzyıl geride bırakılırken , yeni bir yüzyılın getirdiği  geleceğe yönelik çalışmalar,ADD  genel merkezince başlatılmış ve Edirne’den Ardahan’a  , Sinop’tan Hatay’a kadar yurdu bir çiçek demeti gibi sarmış olan yüzlerce  il ve ilçe şubeleri  aracılığı ile  , ülkenin her  köşesine  kurucu önderimiz Atatürk’ün uygarlık ışığı  taşınmıştır .Her türlü saldırıya rağmen bugün hala ,Türkiye Cumhuriyeti  tabelaları yön göstermeğe devam ediyorsa , burada Atatürkçü Düşünce Derneği’nin  çeyrek yüzyılı geride bırakan yoğun çalışmalarının payı bulunmaktadır .  

Atatürk’ün cumhuriyet devletinin çatısı altında bir Atatürkçü derneğe  ihtiyaç bulunmadığı  ve bu nedenle  ADD  isimli bir örgütün kurulmaması gerektiğini savunanlar , derneğin kuruluşuna baştan karşı çıkmışlar ama daha sonraki yıllarda yaşanan olumsuz   gelişmeler  , yeni bir yüzyıla girerken  Atatürk’ten gelen  siyasal uygarlık birikiminin  örgütlenerek geleceğe dönük kurumlaştırılması girişiminin ne derece haklı olduğunu   bir kez daha ortaya koyunca , daha sonraki aşamada dernek kuruluşuna karşı çıkan kesimlerde ADD üyesi olmuşlardır  .  Dünya çağ değiştirirken , Türkiye’de bu duruma paralel bir değişim  sürecine ister istemez girmek zorunda kalmıştır . Atatürk adına herkes konuşurken  ve her ağızdan birbirinden çok farklı sesler çıkarken  ,bütün emperyal  merkezler ve bunlara bağlı olarak hareket eden çevreler , Atatürkçülük adına her türlü spekülasyona yönelerek kafa karışıklığına  ve siyasal kaos  oluşumuna  yol açmışlardır . Bu durumda   Atatürk Türkiye’sinin ciddi bir gelişme çizgisine oturabilmesi için , Türkiye Cumhuriyetini  ortaya koyan  siyasal birikimin , devletin ötesine  gidilerek  toplum içinde de  örgütlenmesi ve  bir düşünce derneği  yapılanması çerçevesinde geleceğe dönük olarak kurumlaştırılması gerekiyordu . Ancak böylesine ciddi bir oluşum , Türkiye’de  Atatürk  üzerinden geliştirilmek istenen kaosu önleyerek , cumhuriyet rejiminin   kurucu irade doğrultusunda kurumlaşmasını sağlayabilirdi . ADD işte bunu yaparak boşluğu doldurdu . 

 Atatürk  ve Atatürkçülük adına daha önce kurulan çeşitli dernekler  olmuş ama bunlar  ciddi çalışma düzenleri oluşturamadıkları  ve amatörlükten çıkamadıkları için  zaman içinde kaybolup gitmişlerdir . Her Türk vatandaşında  var olan Atatürk sevgisi Atatürkçülük adına bir şeyler yapma girişimlerini zaman zaman ortaya çıkarmış ama duygusal  Atatürkçülük’ten ileri gidemeyen bu tür  çabalar amatör çalışmalar olarak geride kalmıştır . Duygusal Atatürkçülük yapan çeşitli dernekler gibi , Atatürk ve cumhuriyet karşıtlığı ile yola çıkan bazı örgütlenmelerde  ciddi yapılanmalara yönelemedikleri için zaman süreci içerisinde toplumsal  alandan geri çekilmek zorunda kalmışlardır . Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılına yaklaşırken  , Atatürkçülük  alanındaki duygusal girişimler ile birlikte amatör yapılanmalar da geride kalmakta ve Atatürkçü Düşünce Derneği  bu alandaki geçmişin bütün birikimini en üst düzeyde bir  örgütlenme  olarak  bugüne ve geleceğe taşımaktadır .Kuruluşundan bu yana çeyrek yüzyılı aşan bir süreyi geride bırakan  ADD , otuz yıllık zaman dilimi içerisinde önemli   olaylar ve sorunlarla karşı karşıya kalmış ama  bütün bu zorlukları cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ten aldığı  güç ile  aşarak  bugünlere gelme başarısını göstermiştir .  

Her isteyenin Atatürk ve Atatürkçülük adına örgütlenme yapamadığı , Atatürk adını taşıyan kuruluşların hükümet kararnamesine bağlı olduğu  bir hukuk düzeni içerisinde ADD’nin adı resmen onanmış ve daha sonraki aşamada da  Atatürkçü Düşünce Derneği kamu yararına çalışan dernekler arasına alınarak , devlet örgütlenmesinin topluma  yönelen bir kolu olmuştur . Kamu yararına olma statüsünün sağlamış olduğu hareket alanı içerisinde , ADD her zaman için  topluma ve ülkeye yararlı girişimlerde bulunmuş ,elinden geldiğince Atatürk ve ulusal kurtuluş mücadelemiz ile ilgili  olan her tür çalışmayı yapmak için çaba göstermiştir . ADD tarihi ile ilgili olarak geriye dönük bir araştırma yapılırsa , ADD’nin Türk toplumuna ve cumhuriyet rejimine  sağlamış olduğu katkılar  ile ilgili bir çok  kayıt görülecektir . Bu alanda  hazırlanmış olan “ADD’NİN    KİTABI  “ ismini taşıyan  kaynak kitap açık bir belge olarak Türk kamuoyunun bilgisine sunulmuştur . Ayrıca çeşitli yıldönümlerinde  ADD genel merkezi tarafından yayınlanmış olan  kitap, dergi ve broşürler de  ADD’nin birikimini geleceğe dönük bir biçimde  yazılı  ve kalıcı  yapılanmaya  dönüştürmüştür .  

Atatürk  kendi kurduğu devleti ve cumhuriyet rejimini   Türk gençliğine emanet ederken  hiç bir iç ya da dış güce güvenmemiş  , mirasını bile Türk Tarih ve Türk Dil  kurumlarına bırakarak    kendi kurmuş olduğu rejimin geleceğe dönük kurumlaşması için  çaba göstermiştir .  Rejimi Türk gençliğine emanet ederken yurdun her türlü saldırı ve de emperyal  girişimler ile karşı karşıya kalabileceğini ,bu nedenle  gençliğin uyanık bekçiliğine ihtiyaç olduğunu  dile getirirken , Atatürk  kendi adına yola çıkacaklara da geleceğe yönelik kurumlaşma  yolunu göstermiştir.  Atatürk’ün mirasına sahip olacak Türk Tarih ve Türk Dil kurumları  bilimsel olarak görevlerini yaparlarken  , Atatürk’ün yolundan gidenler de  örgütlenerek  ve geleceğe dönük kurumsal yapılar ortaya koyarak  Türkiye Cumhuriyetinin  sonsuza kadar yaşayabileceği bir ortamı yaratacaklardır . ADD gibi  güçlü toplumsal örgütlenmeler aracılığı ile  birikim  geleceğe  doğru taşınabilecektir . Devletlerin ve partilerin içine sürüklendiği siyasal çıkmazlara karşı durabilmek , direnebilmek ve gelecekte de var olabilmek için hem bilimsel hem de sosyal ve kültürel  alanda yeni yapılanmalara yönelmek gerekliliği , ADD gibi bir merkezi kitle  örgütün ortaya çıkmasına neden olmuştur.  

2 -  NEDEN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ  

Otuzuncu yıldönümünü kutlarken  Atatürkçü Düşünce Derneği adı altında bir derneğin neden kurulduğunu  iyi bilmek gerekmektedir . Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana geçen siyasal dönemler  tek tek gözden geçirildiğinde , devletin kurucusu ile onun ortaya koymuş olduğu  rejimin temel ilkelerine karşı belirli çevreler de  kasıtlı  geliştirilen karşıtlık , her zaman için   Türkiye Cumhuriyetini tehdit etmiştir .İmparatorluk devleti emperyalist saldırılar ve işgaller aracılığı ile yıkılırken  ,bunun  yerine uluslararası  uygarlık ailesinin  onurlu bir üyesi olmayı hedefleyen bir  cumhuriyet oluşumu Atatürk’ün öncülüğünde  tarih sahnesine çıkarılıyordu . Böylesine olumlu  bir siyasal oluşum toplumun içinden çıkarken aynı zamanda  devletleşiyordu . Devletin kurulması ve cumhuriyetin ilanından sonra da kurulmuş olan siyasal yapılanmanın  topluma yönelmesi ve halk kitleleri ile bütünleşmesi için de  halka giden yolda yeni örgütlenmelere gidiliyordu . Ulusal Kongreler aracılığı ile  bir araya gelerek  bir ulus devlet kurmak için yola çıkan Türk  ulusu , bir yandan devletleşirken diğer yandan da   çeşitli dernekler üzerinden sosyal örgütlenmelere giderek ülkenin her köşesinden uluslaşma sürecinin tamamlanabilmesi  doğrultusunda  örgütlenmeye gidiyordu . Osmanlı döneminin son yıllarında kurulmuş olan dernekler yeterince etkili olamayınca  , Türk halkı Kuvayı Milliye örgütleri aracılığı ile bir araya gelerek  yeni devletleşmeye giden  yola yöneliyordu . 

Kongreler sonrasında  yeni başkent Ankara’da devlet  kurulurken  kamusal alanda öncelik  devlet oluşumuna veriliyordu . Daha sonraki aşamada ise , devlet merkezi güç olarak Misak-ı Milli sınırları içinde yeni kamu düzenini kurarken , halka yönelik yapılanmalara da öncelik tanıyordu . Devletin ilk kuruluş yıllarında bu doğrultuda önce Millet Mektepleri  kuruluyordu . Bu eğitim kuruluşları aracılığı ile  vatandaşa hem Türkçe öğretiliyor hem de  uluslaşma sürecinde gerekli olacak bilgi birikimi çeşitli programlar ile halk kitlelerine anlatılmaya çalışılıyordu . İmparatorluğun çökertilmesi sonrasında Türk ulusu kendi devletini kurarken  , uluslaşma sürecinin de başlatılması gerekiyordu . Böylesine bir düşünce ile Millet Mektepleri  oluşturularak vatandaşa ulus devlet çatısı altında gerekli olacak her türlü bilgi yaygın eğitim programları aracılığı ile  aktarılmaya çalışılıyordu .  İmparatorluğun çöküşünden sonra ortada kalan Osmanlı Ahalisinin Türk milletine dönüştürülmesi aşamasında Millet Mektepleri  önde gelen bir misyonu yerine getirerek , çağdaş Türk devletinin ulusal yapılanmasını  tamamlıyorlardı . Harf ve yazı devriminin getirmiş olduğu  yeni yapılanmalara uygun  bir doğrultuda  Türk ulusunun dünya sahnesine çıkması  çabalarında ,Millet Mektepleri örgütlenmesi uluslaşmanın ilk aşamasını tamamlayarak   görevini  yerine getiriyordu .  

Cumhuriyet rejimi  halka giderek kitleler ile kaynaşma doğrultusunda  ikinci toplumsal örgütlenme deneyimini  Halk Evleri ile yerine getiriyordu . Osmanlı Ahalisinin Türk ulusuna dönüştürülmesi misyonu tamamlanınca , cumhuriyet rejimi ile  halk kitlelerinin yakınlaşarak bütünleşmesi gerekliliği ortaya çıkıyor ve bu doğrultuda , devleti kuran parti Halk Evleri aracılığı ile vatandaşa kucak açarak toplumsal bütünleşmede  bir adım daha ileri gidiyordu .  Halk Evleri  Rusya ve Avrupa ülkelerinde görüldüğü gibi  halk eğitimine ve sosyal kültüre ağırlık veren bir çalışma  düzeni içerisinde  çalışmalarını sürdürüyor ve  Türk halkının ortaçağ karanlığından çıkarak çağdaş dünyanın aydınlık ortamına açılışını sağlayan  yaygın bir eğitim kuruluşu olarak görevini yapıyordu . Halk Evleri bir anlamda Atatürk’ün kültür kurumu olarak da cumhuriyet rejiminin kendisine verdiği  eğitim ve kültür programlarını  yürüterek Türk halkının bilinçlenme düzeyini yükseltirken , diğer yönden de eski  dönemden gelen  toplum kesimlerinin halkçılık anlayışı çerçevesinde  ulus devlet potası içerisinde  kaynaştırarak  milletin bütünlüğünü sağlamaya çalışıyordu . Türk halkının kurucu önder Atatürk’ün yolundan gitmesi , kısa zamanda yapılmış olan devrimlerin  geniş yığınlara yansıtılabilmesi ve bu doğrultuda bir halkçı bütünleşmenin sağlanması  amacıyla  kurulmuş olan Halkevleri,  yirminci yüzyılın ortalarında kapatılana kadar kendisinden beklenen  misyonu fazlasıyla yerine getiriyordu . Devletin örgün eğitim ile  bir yeni kamu düzeni oluşturmasına kadar, Halk Evleri Türk  toplumunun  çağdaş cumhuriyetçi bir aydınlık ortamda bilinçlenmesi için önemli  görevleri yerine getiriyordu .  

Millet Mektepleri ile başlayan ve Halk Evleri ile devam eden  çağdaş bir Türk ulusu oluşturma süreci , Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin  güçlenerek  milli sınırlar içerisinde  gerekli olan etkinliği sağlamasıyla birlikte  önemli bir  yol  katediyordu .  Yeni kurulmuş olan ulus devlet aynı zamanda  bu yoldan kendi ulusunu da  elde etmiş oluyordu .  Devletleşme ile birlikte uluslaşma sürecinin de sürdürülmesi , siyasal rejim ile halk kitleleri arasında  yakınlaşma ve bütünleşme doğrultusunda  yeni bir yapılanmayı ortaya çıkarıyordu . Böylece  , cumhuriyetin ilk yıllarında dış müdahaleler ile  ortaya çıkartılan isyan girişimlerinin sonuçsuz kalması sağlanıyordu . Halk kitleleri ile   cumhuriyet devletinin Halk Evleri üzerinden geliştirilen halkçılık anlayışı ile kaynaşması , yeni cumhuriyetin  her türlü engel ,zorluk ve kışkırtmalara rağmen yoluna devam etmesine  uygun  ortam  sağlıyordu .Ulus devlet  halkçılık uygulamaları ile toplumsal tabana oturtuluyordu .   

İkinci Dünya savaşının başlaması üzerine  cumhuriyet yönetimi  zor durumlara düşüyor ve savaş koşulları nedeniyle durma noktasına gelmiş olan  ekonomi  ve ticaret alanında  ortaya çıkan durgunluk, yoksul halk kitlelerini mağdur duruma düşürüyordu . İşte içe kapanıklığın getirdiği bu durgunluk ortamını aşmak isteyen  cumhuriyet yönetimi ,bu sefer de  köyü ve köylü kesimlerini  hedef alarak  onları harekete geçirmek üzere Köy Enstitülerini  kuruyordu. Ülkenin her bölgesinde  geniş tarım arazileri üzerine kurulmuş olan Köy Enstitüleri kısa zamanda köy çocuklarının aydınlanma yuvaları konumuna geliyordu . Orta Avrupa ülkelerindeki yaygın eğitim ve kültür kuruluşlarından yararlanılarak açılmış olan Köy Enstitülerinde ,hem köylü gençler yetiştiriliyor hem de eğitim içinde iş ya da iş içinde eğitim uygulamaları  aracılığı ile kırsal alanda  eğitim ve ekonomi hareketlenmesi sağlanıyordu . İkinci dünya savaşının dışarıya kapatmış olduğu Türk ülkesi , Köy Enstitüleri atılımı ile hareketlilik kazanarak durgunluktan kurtuluyordu .Köy Enstitüleri bulundukları bölgelere sosyal ve kültürel çalışmalar ile  hareket ve canlılık getirirken aynı zamanda geleceğin aydınlarını ,sanatçılarını ve bilim adamlarını da yetiştiriyordu .Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türk eğitim,kültür ve bilim dünyasında yeni kadrolaşmalar ve bunlar üzerinden geleceğe dönük yeni atılımlar , gene Köy Enstitüleri aracılığı ile başarılıyordu .  

Köy Enstitüleri atılımı  Halk Evleri projesi ile halk kitlelerine açılım adımını tamamlıyordu . Köy den gelip Enstitü çatısı altında yetişen genç cumhuriyet kuşakları , sahip oldukları aydınlanma bilinci ile  kısa zamanda cumhuriyetin kültür ve eğitim kadroları arasında yerlerini alıyor ve  Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş dünyadaki onurlu yerini alabilmesi doğrultusunda  yaşam mücadelesine giriyorlardı . Özellikle Cumhuriyetin ikinci elli yılında  Türk kültürünü ve sanatını, büyük oranda  Köy Enstitüsünden yetişenler temsil ediyorlardı . Üniversitelerin Anadolu’ya yayılmasında ve bilimin ışığının ülkenin her yöresine taşınması  sürecinde , gene Köy Enstitüsü  çıkışlı kadrolar  ülke ve devletin gereksinmesi olan eğitim programlarında yer alarak , kısa zamanda Türk gençliğinin yetiştirilmesinde  kilit konumda  görevler yapıyorlardı . Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’yi yirmi birinci yüzyıla taşıyan kadrolar gene Köy Enstitüsü mezunları içinden çıkıyordu . Cumhuriyet yönetimi  böylece Millet Mektepleri  ,Halk Evleri ve Köy Enstitüleri gibi Türkiye’ye özgü ulusal eğitim ve kültür  kadroları yetiştirerek,  Atatürk mirasının  geleceğe taşınması  hedefini  gerçekleştiriyordu . Her üç kurumdan yetişen nesiller , yıllar boyunca Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak görev yaptıkları her yerde  toplumsal uyanışın uyanık bekçiliğini yaparak  aydınlanmanın ışığını yaymışlardır .  

Yirminci yüzyılın son on yılında  52 bilim ve hukuk adamının bir araya gelerek  kurmuş oldukları Atatürkçü Düşünce Derneği , cumhuriyet tarihi içinde oluşmuş  olan  aydınlanma  ve bilim ışığının örgütlenerek bugüne yansıyan  yapılanmasıdır. Cumhuriyet tarihi içinde oluşturulan eğitim  programları ve kültür atılımları ,  Türkiye Cumhuriyetine  çağdaş uygarlığın ışığını taşıyan yeni kuşaklar kazandırmıştır .Yirminci yüzyılın ikinci yarısında batı emperyalizminin baskıları sonucunda işbaşına gelen ara dönem yönetimleri  ülkede bir baskı  ve  siyasi hegemonya  rejimleri uygulamaya başladıkları zaman  , karşılarında cumhuriyet rejiminin aydınlığında yetişen Atatürkçü   genç kuşakları görmüşlerdir . Cumhuriyetin ilk yarısında doğmuş  olan  bu kuşaklar  ikinci yarıda ülkeye sahip çıkmaya başlamışlar ve bu doğrultuda gerekli olan adımları  atarak ciddi örgütlenmeler içine girmişlerdir . İşte , Atatürkçü Düşünce Derneği  yirminci yüzyılın son on yılında kurulurken , yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde de etkin olmuş ve  devrimlerin uyanık bekçiliği görevini  üstlenerek  ve her türlü emperyal saldırı  ya da  baskılara karşı çıkarak , Atatürk devrimleri  ile cumhuriyet ilkelerinin  hem savunucusu hem de koruyucusu olmuştur . 52 bilim ve hukuk adamı  bu doğrultuda  ADD’yi kurarlarken , çağdaş bilim ve uygarlık yolunda emin adımlar ile ilerleyen  Türk devletine toplumsal  ve kültürel alanda yardımcı olmayı ve bu doğrultuda  her türlü katkıda bulunmayı birer ulusal görev bilmişlerdir .  ADD’nin  30 yılı  bu yolda geçmiş ve bugüne gelinmiştir .  

Neden Atatürkçü Düşünce Derneği diye bir soru ortaya atılırsa , bu sorunun yanıtı  olarak cumhuriyetin kurucusunun izinde giden ve cumhuriyetçi bir çizgide  vatanseverlik  mücadelesi veren  toplum kesimlerini bir ulusal çatı altında  bir araya getirmek ,biçiminde açıklama yapılabilir . Ülkenin geleceği için  bir araya gelmekte olan yeni cumhuriyet kuşakları,Atatürk ilkeleri doğrultusunda  yola çıkarken  büyük sıkıntılar çekilerek kurulmuş olan ulus devlete sahip  çıkarak ,bu doğrultuda her türlü emperyalist ,işbirlikçi ve gerici  girişimlere karşı  uyanık bekçilik  görevini aksatmadan sürdürmek üzere  ciddi bir kararlılık içinde olmuşlardır . Yirminci yüzyıldan gelen cumhuriyetçi siyasal birikim siyasal partilerin dışına itilince , Atatürkçü toplum kesimleri  yalnızlığa sürüklenmişler ve bu gidişe karşı dur demek üzere bir araya gelmişlerdir . Atatürkçülük ve Atatürk ilkeleri  siyasal partiler tarafından terk edilince ,  cumhuriyetin yetiştirdiği yeni kuşaklar bu çizgide  devreye girerek örgütlenmişler  ve devletin kurucu önderinden miras kalan kurucu insiyatife  geri dönerek yeniden   tam bağımsız ulus devlet ile  çağdaş  cumhuriyeti savunma mücadelesine , ADD  çatısı altında devam edebilmenin yollarını aramışlardır . Bu açılım zamanla  tırmanma göstererek  ADD yi ülkenin en  yoğun çalışmalar yürüten ulusalcı ve cumhuriyetçi  kuruluşu haline getirmiştir . 

Ortak bir amacı ya da eylemi gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelmiş  kişilerin  oluşturduğu birlik olarak ADD , cumhuriyetin ilelebet payidar kalması hedefine kilitlenmiş vatansever  kadroları  yurdun her köşesinde   çatısı altında toplayarak,  şube  sayısı beş yüzlere varan  bir büyük örgütlenmenin yurt içinde ve dışında  merkezi olmuştur .Bilimsel anlamda  örgütler  her zaman için belirli ihtiyaçlardan doğar ve bunu karşılamak üzere  yeni  yapılanmalara yönelirler . Atatürk kendi zamanında  devlet ile toplum arasında uyum sağlayabilmek için  Millet Mektepleri ve Halk Evleri’ne kuruculuk yaptı .Halk Evleri Atatürk’ün kültür kuruluşları idi . ADD  de  Atatürk sonrası dönemde  Atatürk’ün izinden giden ve ilkelerini savunan Atatürkçülerin  sivil toplum örgütü olmuştur .Devletin kuruluşunun tamamlanmasından sonra  çağdaş demokrasilerde olduğu gibi sivil toplumun da oluşturulması gerekmektedir . Türkiye’de bu doğrultuda var olan binlerce derneğin yanı sıra ,  Atatürkçü Düşünce Derneği  cumhuriyetin temel prensiplerine uygun düşecek bir doğrultuda sivil toplumun oluşturulması  için yoğun çaba göstermiş ve bu doğrultuda programlar ile çalışmalar yürütmüştür. Siyasal partiler ,sendikalar ,meslek kuruluşları ,kooperatifler ,vakıflar ,okul aile birlikleri ,yardım sandıkları  birer tüzel kişilik sahibi örgütler olarak  kendi  tüzükleri doğrultusunda çalışarak sivil toplumun oluşturulmasına  katkıda bulunurlarken  , ADD gibi düşünce dernekleri de kendi ilkeleri  doğrultusunda çalışmalarını yürüterek  sivil toplumun ve demokrasinin  gelişerek yerleşmesi için  çalışmalar yaparlar . ADD bu doğrultuda kuruluşunu tamamlayarak çalışmalarını sürdürmüştür .  

 Vatandaşlar  her türlü inanç  ve temel ilkeler doğrultusunda dernekler kurabilirken , Türkiye’de de cumhuriyetin yeni kuşakları Atatürkçüler olarak örgütlenme yoluna gitmişler ve Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk’ün   gösterdiği hedefler doğrultusunda gelişebilmesi için  örgütlü bir Atatürkçülük mücadelesine  yönelmişlerdir . Özellikle ,sosyalist sistemin çözülmesinden sonra  iki kutuplu dünyanın ortadan kalktığı görülmüş ve bu doğrultuda giderek çok kutuplu bir  dünyanın ortaya çıkması üzerine bütün ülkelerde olduğu gibi ,Türkiye’de de düşünce ortamında büyük değişiklikler  gündeme gelmiştir . Büyük devletler ve emperyalist ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda dünyayı bir yerlere doğru  yönlendirmeye  çaba  gösterirken , Türkiye gibi orta boy ya da küçük ülkeler üzerindeki  emperyalist baskılar giderek artmış  ve bir çok ülkede bu yüzden siyasal karışıklıklar  ortaya çıkmıştır . Bu gibi gelişmeler Atatürk’ün cumhuriyet devletini de tehdit eder bir  noktaya gelmiştir .İşte   böylesine gündeme gelen bir büyük  değişim rüzgarına karşı  Atatürkçüler de ,ADD çatısı  altında harekete geçerek kendilerine miras bırakılan cumhuriyet  rejimini korumak doğrultusunda  ADD çatısı altında  örgütlenmeye öncelik vermişler ve böylece Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşunu   toplumsal alanda  ortaya çıkarmışlardır .  

3 -   ADD ÇALIŞMALARI VE ETKİNLİKLERİ  

Atatürkçü Düşünce Derneği çalışmaları sırasında  bir gerçeklik olarak , hiçbir zaman bir siyasal parti gibi davranmamıştır .Devleti kuran Atatürk’ün partisi var olduğu sürece  Atatürkçüler  parti kurma konusunda geride durmuşlardır . Anayasal çerçevede , Türkiye Cumhuriyeti devletinin çatısı altında kabül edilmiş olan Dernekler Kanunu  hükümlerine uygun olarak örgütlenen ve bu kanun ile birlikte ilgili mevzuata göre çalışmalarını yürüten ADD , günlük siyasetin dışında kalarak ama Atatürk ilkeleri ile cumhuriyetin temel esaslarına bağlı olan bir yönde   çalışmalarını şimdiye kadar başarı ile yürütmüştür . ADD yönetimleri  her zaman için  günlük siyaset ile , Atatürk cumhuriyeti arasındaki  farklı konulara dikkat ederek hareket etmiştir . ADD  bir dernek olarak diğer derneklerin yaptığı bütün çalışmaların benzerlerini uygulama alanına getirdiği gibi ,aynı zamanda kendi asil misyonu olan Atatürk ve cumhuriyete sahip çıkılması  konusundaki sorumluluğunu da  her zaman aksatmadan yerine getirmiştir . Türkiye’de yüzden fazla siyasal parti kurulmasına rağmen  meclise girme şansını elde edemeyen diğer partiler  ADD gibi yaygın örgütlenme  başarısını gösterememişlerdir .  ADD bu yönü ile toplumsal örgütlenme konusunda Türkiye’nin en başarılı kuruluşu olmuştur .  

ADD’nin   Atatürk ve cumhuriyete sahip çıkan yoğun çalışmaları  emperyal merkezleri ve onların işbirlikçisi konumundaki toplum kesimlerini rahatsız ettiği zaman,  ADD’nin üzerine gitmek ya da  bazı konuları istismar ederek  ADD’yi zor durumda bırakmak gibi olumsuz durumları yaratmaktan çekinmemişlerdir . ADD üyelerinin her biri üniversite mezunu , meslek sahibi ve aydın kişiler oldukları için ülkedeki gerici ,tutucu  ve cahil kesimlerin  hedefi olmaktan kurtulamamışlardır . Parti yönetimlerinde oluşan  oligarşik yapılar ya da hegemonyacı  yönetimler , tek adam olma çabaları ile birleşince,  Türk demokrasisi tehlikeye girdiği için ADD çok kritik dönemlerden geçerek bugünlere gelebilme başarısını göstermiştir . Partiler  devleti yönetmekten çok ele geçirmeye çalıştıkları ya da emperyal projelere alet olarak rejimi tehdit ettikleri  için aynı tutumu  sivil toplum kuruluşları üzerinde de sürdürmekten geri kalmamışlardır .  Demokratik kitle örgütlerini kendi arka bahçelerine dönüştürmek isteyen siyasal partiler, bu yüzden  sivil toplum kuruluşlarını zor durumlara düşürerek  kendi siyasal çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmışlardır. Küçük partiler  etkinliklerini artırmak için sivil toplum kuruluşlarının başına kendilerine yakın  kişileri getirmeye çalışmışlar ve bu yüzden demokratik rejim ile sivil toplum kuruluşları arasındaki sağlıklı bağlantıları bozmuşlardır .  Ülkemizde seçimlerde oy alamayan küçük partilerin büyük demokratik kuruluşların yönetimlerine dışarıdan karışmalarıyla demokrasi fazlasıyla yara almıştır . Türkiye’de de görülen bu tür olumsuz gelişmeler yüzünden ADD de zaman zaman farklı siyasal partilerin baskısı altında kalmış ama her zaman için bağımsız kimliğini korumakta  başarılı olarak  dış yönlendirmelere  alet olmamıştır .  

 Türkiye Cumhuriyetinin zor duruma düşürüldüğü kritik aşamalarda , Atatürkçü Düşünce Derneği  Anıt Kabir’e  bir milyon kişi götüren büyük yürüyüşler ya da mitingler düzenleyebilmiştir .Yürüyüşler ile beraber  cumhuriyet ve Atatürk için düzenlenen mitingler ile  ADD ülkenin batısından başlayarak doğusuna doğru büyük bir açılıma yönelmiş ve bu doğrultuda  ülkenin doğu ve batı sınırları arasındaki ulusal bağlantıyı pekiştirmeye çalışmıştır . Her hafta sonu bütün şubelerde yapılan toplantılar , düzenlenen konferans ve açık oturumlar ile ülke gündemini yakından izleyen ADD örgütü, aynı zamanda alternatif medya ortamının bütün ülkede  yaratıcısı olmuştur . Siyasal iktidarların medyada tek yanlı kontrol sağlamaları  ve  büyük sermaye sahibi şirketlerin siyasal iktidarlar ile çıkar ortaklıklarına girişmesi üzerine , Türkiye'de’sağlıklı bir kamu oyunun  oluşması mümkün olamamış ve bu durumda ADD  yurt düzeyinde etkin olan yüzlerce şubesi ile alternatif medya olarak devreye girmiştir . Devletin kurucusunun kurucu iradesine ters düşen gelişmeler  emperyalist ve işbirlikçi güçler  tarafından tırmandırıldıkça , ADD çatısı altında bir araya gelen  bütün Atatürkçüler  sırt sırta vererek dayanışma içinde ülkeyi ve demokrasiyi bataklığa sürükleyen  her türlü  saldırıya karşı çıkarak direnmişlerdir .Her zaman  için bilimsel doğruları dile getiren ADD merkezi ve şubeleri , ülke  kamuoyunda   hukuka, bilime  ve akla aykırılıkları sürekli olarak gündemde  tutarak  her türlü saldırıya karşı vatan savunması yapmışlardır .  

ADD bütün çalışmalarında  Atatürkçülüğü , cumhuriyetçiliği , ulusalcılığı ,halkçılığı ,devrimciliği  ve de laikliği  ön plana çıkarırken   bu ilkelere karşı olan emperyalist , işbirlikçi ,tutucu ve gerici  toplum kesimlerinin tepkileri ile karşılaşmış ama  gene de  yılmadan tüzükteki amaç maddesi doğrultusunda  milli mücadelesini sürdürerek bugünlere gelmiştir . Siyasal partilerden umudunu kesen aydın  halk kitleleri  her zaman için ADD’nin yanında yer almışlar, partilerin yapamadığı  sosyal hizmetlerin  bu dernek tarafından  yapılmasını  açıkça talep etmişlerdir .  Yüzbinlerce sayıya ulaşan üyelik başvuruları ile de derneğin  toplumsal  tabanının  genişleyerek güçlenmesine katkıda bulunan toplum kesimleri  kendi içlerinden çıkardıkları yeni yöneticiler ya da kadrolar aracılığı ile ADD’yi  boyundan büyük işlere yönlendirmek istemişlerdir . Ne var ki , şimdiye kadar göreve  gelmiş olan hiçbir ADD yönetimi  otuz yıl boyunca hiçbir biçimde  sahip olduğu ana tüzüğün  çerçevesini  aşmayı  denememiştir . Her düşünceye sahip olan vatandaşlar  istedikleri partilere üye olarak siyaset yapabilirler ama , ADD çatısı altında  günlük siyasal konulara girilmesinin var olan hukuk düzenine ters düştüğünü  okumuş ve aydınlanmış Atatürkçüler ,bu gibi  sapmalara uzak durarak her zaman  için hareket tarzlarındaki  hukuk sınırını koruyabilmişlerdir .  

 ADD yönetimleri  otuz yıl boyunca  bütün resmi bayramlarda  görev almasını bilmişler ve kutlamaların  gerektiği gibi yapılabilmesi  için gerekli olan  her girişimde bulunmuşlardır .  Tören Atatürkçülüğünün ötesine giderek , resmi bayramların cumhuriyet rejimi açısından önem ve anlamlarını her yönü ile ele alan  ağırlıklı  programları Türk kamuoyunun önüne getirirken , ulusal kurtuluş savaşının veri ve kazanımlarının bugüne taşınması konusunda, ADD her kuruluştan daha dikkatli olarak çalışmalarını aksatmadan yerine getirmiştir . Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet tarihi ile ilgili dersler  eğitim programlarından çıkarılırken , Atatürk ve cumhuriyet karşıtı  çeşitli olumsuz yaklaşımların eğitim sistemin  de  bilime aykırı olarak   eklenmeye çalışılması  post-modernizm  görünümü altında yeni bir orta çağa yönelme hareketi olarak öne çıkmıştır . Aşırı bir modernlik hayranlığına teslim olmuş  işbirlikçi burjuva kesimler batı emperyalizmi önünde selam dururken  ,Türkiye’nin de teslim olması için çeşitli baskı yollarına gitmişler ama  her türlü dış müdahaleye rağmen  Türkiye’deki cumhuriyet rejimini  baskı yolu ile çökertememişlerdir .ADD bu gibi konulara çalışma programlarında fazlasıyla yer vererek kamuoyunu her türlü istismara karşı uyanık tutmaya çalışmıştır . Alternatif medya çizgisinde çalışmalar yapan ADD şubeleri ülkede daha sağlıklı bir kamu oyu oluşturulabilmesi doğrultusunda  üzerine düşen sorumluluğun gereklerini yaptığı çalışmalar ile her zaman için  yerine getirmeye çaba göstermiştir .  

Atatürk’ün ulus devletinin çatısı altında bulunduğunu iyi bilen  ADD  yönetimleri , bütün çalışmalarında  milli kültürü geliştirmeye ve bu doğrultuda  kültür programları yaparak Türk tarihinin önde gelen  bilim adamları ile sanatçılarını genç kuşaklara  tanıtmak ve öğretmek için yoğun çaba göstermiştir . Türk tarihinde yer alan kahramanlar kadar eğitim ,bilim ve kültür alanındaki önemli isimlerin bugünlere ve yarınlara taşınması konusunda ADD öncü bir rol oynamaya çaba göstermiştir . Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda hazırlanan ve geliştirilen programlar aracılığı ile ADD  hep önde gelen bir kuruluş olmuştur . Türkiye’nin uluslaşma sürecinde yaşadığı birikime sahip çıkarak bugünün koşullarında  modern bir ulus devlet düzeninin sürdürülmesinde ,ADD her zaman için önde gelen bir misyona sahip çıkmış ve bunun gereklerini aksatmadan yerine getirmiştir . Düşünce özgürlüğünün sınırsız kullanıldığı bugünün dünyasında  zararlı sonuçlar verebilecek ya da  kazanılmış hakların kaybedilmesine yol açabilecek çeşitli olumsuz  düşüncelerin  arkasında yatan gerçeklerin kamuoyuna taşınmasında ve halk kitlelerine bu gerçeklerin anlatılmasında, gene ADD üzerine düşen görevleri yerine getirerek , cumhuriyetin uyanık bekçiliği  görevini  ödün vermeden  bilinçli bir çizgide sürdürmüştür .  ADD her  durumda ağır başlı tavrını sürdürmüş , hiçbir biçimde  sonu macera  ile sonuçlanabilecek   herhangi  bir  gereksiz çalışma yapmamıştır . Türkiye’yi emperyalist projeler doğrultusunda bir yerlere sürüklemek isteyen ya da  ulus devlet ile çağdaş cumhuriyet rejimlerine zarar verebilecek hiçbir siyasal oluşumun içinde ADD olmamıştır . ADD her zaman için  cumhuriyet ile beraber demokrasinin  de en gelişmiş  çağdaş biçimini  savunarak bugünlere gelmiştir .   

ADD   her zaman için  cumhuriyet karşıtı gelişmeler kadar demokrasiyi sınırlayan ve giderek ortadan kaldıran girişimlere karşı da  çok dikkatli davranarak bugünlere gelebilmiştir . Küreselleşme sürecinde gündeme gelen radikal dönüşüm isteklerine karşı dikkatli davranan ADD, hiçbir zaman  hayal peşinde koşmamış aksine var olan dünya düzeni ve gerçek koşullar ışığında siyasal gelişmelere karşı ihtiyatlı bir tutum içinde olmuştur .  Kurulduğu yıl sosyalist sistemin çöküşe geçmesi yüzünden zor durumda kalan ADD , hem ara rejimlere hem emperyalist saldırı ve işgallere  ve de  küreselleşme öyküleri doğrultusunda   yapılanlara  her zaman için karşı çıkmıştır .  Ulusalcı ve cumhuriyetçi bilim adamı ve yazarların katıldığı açık oturumlarda  ortaya çıkan bu gibi yeni durumların ,Türkiye’yi fazla etkileyerek sarsmaması  için  geliştirilen çalışma programları doğrultusunda hareket etmiştir .  Ülke gerçekleri  ve ulusal çıkarlar doğrultusunda  hazırlanan programlarda , kendi alanlarında etkin çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları  ile her aşamada ve her konuda dayanışma içinde işbirliği arayan programlara öncelik veren ADD ,böylesine yaklaşımlar çerçevesinde Türk kamuoyunun doğruları bulabilmesi için yoğun çaba  içinde olmuştur . Uluslararası gelişmelerin getirdiği olumsuz koşullara karşı , Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunmasına ADD her zaman için öncelik vererek ülke gündemi doğrultusunda  ortak programların oluşturulmasında etkili olmuştur .   

Atatürkçü Düşünce Derneği , sayıları  dört yüzü  geçen şubeleri  ile bir araya gelerek  ve  binlerce üyesinin katıldığı ortak programları her şube ile  eşit koşullarda düzenlemektedir.Aynı zamanda çeşitli coğrafi bölgelerden meydana gelen Türkiye’nin yurt bütünlüğü çerçevesinde , bölge toplantılarına ağırlık vererek  dışa karşı örgütsel bütünlüğünü korumaya da önem vermektedir . İl ve ilçe şubelerinin Türkiye’nin her köşesinde etkinliklerini giderek artırdığı bir süreçte , ADD bir anlamda  dışarıdan gelen her türlü emperyal saldırıya karşı Türk toplumunun ulusal refleksini  ortaya çıkarmaktadır . Şubeler ve üyelerin  katıldığı  etkinlikler bazan yabancılara sınırsız toprak satışı girişimlerin  de  ya da  haksız özelleştirme girişimlerine karşı çıkışta olduğu gibi , imza toplama kampanyalarına da dönüşebilmekte  ve o aşamada  ADD  ile  diğer demokratik kuruluşlar ,Türk ulusunun bireyleri ile bir araya gelerek gene milli mücadele döneminde olduğu gibi  vatan savunması yapabilmektedirler .  

4-   ATATÜRK‘ÜN DEVLET MODELİ  

Cumhuriyetin yüzüncü yılına girerken bir yüzyıl geride kalmakta ve bu süreçte  bir çok devlet ve siyaset adamı iktidara gelerek Türkiye yönetiminde yer alma haklarını  kullanabilmektedirler . Bu nedenle  Türkiye siyaseti ele alınırken bütün devlet ve siyaset adamları yeniden  gündeme getirilebilmektedir .Ne var ki , bunlardan bir tanesi diğerlerinden ayrılmakta ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceği için giderek artan bir öneme sahip olmaktadır . Bunun nedeni de Mustafa Kemal’in kurucu önder olması ve Atatürk adını alarak hem  devleti kurması hem de  kurduğu devleti on beş yıllık bir zaman dilimi içinde cumhurbaşkanı olarak yönetmesi , yönetirken de devletin kuruluşu ile ilgili her adımı   Milli Mücadele  reisi olarak  atmasıdır . Bugün Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet varsa ve bu siyasal yapı bugün de devam ediyorsa bunu Türk ulusuna sağlayan  öncü ve kurucu önder Atatürk’tür .Atatürk bu özel konumu ile diğer  devlet adamlarından ayrılmakta ve kurucu önder olarak da devlet modelinin sahibi olarak ortaya çıkmaktadır . Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet var olduğu ve yaşamını sürdürdüğü sürece  çıkış ve dayanak noktası Atatürk olacaktır ve   Atatürk varsa Türkiye olacaktır ya da Türkiye varsa   Atatürk geçmişten gelen manevi önder olarak  Türk ulusuna ve Türk devletine yol göstermeye devam edecektir .  

Atatürk Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk ulusunun kurucu babasıdır . ABD’nin kurucu cumhurbaşkanı  George Washington’dur . Kurucu öndere saygı olsun diye devletin başkentine de Washington adı verilmiştir . Dünyanın süper gücü konumundaki Amerika Birleşik Devletleri  çıkarları için  devletler ile oynamakta ve kendi adamlarını dünya devletlerinin başına getirerek  her türlü emperyal  politikaya  ülkeleri alet etmekte  ve  dünya  halklarına yönelik  politikalarında  bu tür politikacıları kullanmaktadır . Ne var ki , Amerikalılar   kendi ülkelerinin çıkarları söz konusu olduğu zaman  devletin kurucusuna önem vermekte ve kurucunun ortaya koymuş olduğu devlet modelini  geleneksel bir biçimde değiştirmeden uygulamaya devam etmektedirler . Halbuki George Washington nasıl ABD’nin kurucu babası ise  Atatürk’te Türkiye Cumhuriyetinin kurucu babasıdır . ABD uygulaması devam ettiği sürece  hiç kimse  Atatürk'ün  Türkiye'deki kurucu baba statüsünü değiştiremez .Türk ulusu kurucu babasından miras kalan çağdaş cumhuriyet rejimi ile  ulus devlet yapılanmasını  Türkiye’nin ulusal çıkarları doğrultusunda  sonuna kadar  sürdürecektir . Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet ya da sonsuza kadar devam etmesi , Türk ulusunun yaşamını sürdürmesi ile aynı anlama gelmektedir . ABD aynı zamanda emperyalist bir devlet olduğu için  dünyanın her köşesine olduğu gibi Türkiye’nin bulunduğu bölgeye de müdahale ederek ve  kurucu babamızın bize bıraktığı devlet modelinin bozulmasına yol açarak Türkleri zor durumda bırakmakta, bazan da müttefiklik görünümü altında  Türk devletinin zarara uğramasına  neden olmaktadır .Bugünkü ABD başkanlarının kurucu babalarının yolundan gideceklerini resmen açıklarken , Türkiye’nin kurucu babasının yolundan sapma göstermesini ısrarla talep  etmeleri çok  büyük bir siyasal çelişki olarak dünya kamuoyunun önündedir . Para babalarının  uluslararası kapitalist sistemi kendi çıkarları doğrultusunda küreselleşmeye uygun bir duruma getirme çabaları ,ABD’de halen geçerli olan kurucu babalık misyonunun  Atatürk’ten esirgenmesi gibi haksız bir durumu ortaya çıkarmaktadır . Böyle çifte standart getiren  büyük  bir haksızlığı  ,Türk devleti ve ulusunun kabül etmesi mümkün olmadığı gibi, Atatürkçüler ‘de  Atatürk’e karşı yapılan böylesine bir haksızlığa  isyan etmektedirler . Bugün Amerikan devletini yeniden yapılanmaya sürükleyecek bir biçimde Alaska,Teksas ve Kaliiforniya gibi büyük ve zengin eyaletler federasyondan kopmaya çalışırken ,benzeri bir durum Türkiye gibi ülkelerde de ortaya çıkınca , ABD’nin yaptığı gibi Türkiye’nin kurucu babasına geri dönerek , kurucu iradeden gelen devlet modelini değiştirmeye  çalışmaktadırlar . ABD kendi kurucu babasının izinden giderken aynı hakkı Türkiye’ye tanımamakta  ve Türkler bu yüzden Atatürk’ün devlet modelini savunamaz bir hale ABD baskıları  ile getirilmektedir . Batılıların kendileri ile batının dışında kalan ülkelere farklı işlemler uygulaması yüzünden ortaya çıkan çifte standartlı  bu durum Türkiye gibi  diğer dünya ülkelerini de rahatsız etmektedir . Bütün dünya ülkeleri Atatürk’ün Türkiye’nin kurucu babası olduğunu ve onun kurduğu devlet modelinin Türkiye’nin siyasal  kimliği olarak geçerliliğini sürdürdüğünü  öncelikle görmek zorundadırlar .  

Atatürk dünyanın jeopolitik olarak merkezi konumdaki  orta bölgesinde , coğrafyanın getirmiş olduğu jeopolitik  koşullara uygun olarak bir merkezi  devlet kurmuştur . Bu yüzden Türk devlet modeli sadece Türkiye Cumhuriyetine özgüdür ve diğer dünya devletlerine benzememektedir .Böyle bir devlet merkezi imparatorluğun  çöküşü sonrasında  ortaya çıkmıştır . Bir jeopolitik merkezi ulus devlet olarak  Türkiye Cumhuriyeti tarih sahnesine çıkarken  var olan koşulları Atatürk yerinde değerlendirerek  hareket etmiştir . Onun bu gerçekçi tutumu yüzünden devlet sağlam temeller üzerine oturtulmuş ve her türlü saldırıya karşı  kendini koruyacak mekanizmalarla  da devlet yapılanması desteklenerek güçlendirilmiştir . Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında Türk devleti kurulurken  Avrupa’da batı dünyası , Rusya’da sosyalist dünya ,  Orta Doğu ülkelerinde ise İslam dünyası vardı . Dünya kıtaları üzerinde oluşturulmuş olan  üç ayrı düzenin tam ortasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti bu üç sistemin içine girmemiş ve tam merkezi bölgede  her üç sistemin belirli özelliklerini  ele alan  farklı bir devlet modeli ortaya koymuştur . Batı sisteminin çıkış noktası olan Fransız devriminden milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerini alan Atatürk , Rus devriminden de devletçilik halkçılık ve devrimcilik ilkelerini alarak  merkezi bir sentez yapılanmasına gitmiştir . Doğu ve batı bloklarına girmeyen ama onların ilkelerini  Türkiye koşullarına göre  sentezci bir anlayış ile birleştirmeye çalışan Atatürk, batıdan aldığı laiklik ilkesi ile de, bir din yapılanması olan İslam dünyasına karşı da mesafeli bir  tutum içinde olmuştur . Bu yüzden Türkiye’yi kendine has özellikleri doğrultusunda ele alarak değerlendirmek gerekmektedir .  

İmparatorluk sonrası dönemde bir ulus devlet kurulmasına gidilirken ,  Türkiye’nin komşu kıtası olan Avrupa modelinden etkilendiği görülmektedir . Uluslaşma tarihinin merkezinin Avrupa olması nedeniyle  Atatürk Türk  ulus devletini kurarken  , Avrupa’daki ulus devletlerin geçmişini inceleyerek  hareket etmiştir . Avrupa’daki  Fransız devriminden yararlanılmış  üç yüz yıllık uluslaşma süreci incelenmiş  ve son aşamada üzerinde Küçük Asya yazan bir yarımada olan Anadolu toprakları üzerinde Avrupa tipi bir devlet kurulmuştur . Milletin büyük çoğunluğunun  Müslüman olmasına rağmen laik  bir devlet kurularak  uygar batı dünyasına  yakın olmaya çalışılmıştır . Batı ile ilişkiler bu doğrultuda yakınlaştırılırken , Sovyet devrimi sonrasında bir doğu bloku olarak ortaya çıkan  Sovyetler Birliği sistemi iyi incelenerek , bu devrimden çıkan devletçilik, halkçılık ve devrimcilik ilkeleri de batının ilkeleri ile birlikte cumhuriyetin temel ilkeleri olarak benimsenerek orta alanda merkezi bir sentez oluşturulma çabası sürdürülmüştür .Atatürk kapitalist modeli benimsemeyerek batı dünyasına mesafeli davranırken , Rus devriminin ilkelerinin bir kısmını da benimsemesine rağmen  Sovyetler Birliği içinde yer almamıştır . Böylece üç ayrı bölgenin tam ortasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti başka hiçbir modele dayanmayan  bir devlet modelini , Türkiye Cumhuriyetinin kurucu  önderi Atatürk sayesinde elde ettiği için , Türk devlet modeli aynı zamanda Atatürk’ün devlet modeli olarak da adlandırılmaktadır .  

Atatürk  , Misakı Milli sınırları içerisinde  hem batı tipi bir ulus devlet ile cumhuriyet rejimini birlikte  ilan etmiştir . Atatürk ilkeleri olarak adlandırılan  altı okun üçü Rus devriminden üçü de Fransız devriminden alınırken ,Türkiye’ye özgü  sentezci  bir yaklaşım ile  ulusal cumhuriyet yapılanmasına gidiliyordu . Ne var ki , ulus devlet kurulmasına rağmen sadece milliyetçilik ilkesi ile yetinilmiyor ve aynı zamanda halkçılık ilkesine  de temel prensipler içinde yer verilerek , farklı alt kimliklerden gelen Anadolu ve Trakya halkının  aynı ulus devlet çatısı altında halkçılık politikası çizgisinde bir araya gelmelerine giden yol açılıyordu .Anadolu halkının büyük çoğunluğunun Müslüman kökenli olmasına rağmen , yeni kurulan devletin laikliği esas alması da  farklı din ve mezhep anlayışından gelen  insanların ortak bir çatı altında bir araya gelmelerini hedefleyen  ve  İslam dünyasında ilk kez ortaya çıkan farklı bir siyasal yapılanmanın sonucu olarak öne çıkıyordu . Böylece  farklı din ve etnik kökenden gelen insanların  beraberce aynı devletin çatısı altında bir araya gelerek yaşamaları  mümkün hale getiriliyordu . Eski imparatorluk alanında farklı kökenlerden gelen Osmanlı Ahalisinin yeni devletin kurulması ile birlikte  çağdaş bir Türk ulusu haline gelmesi için, Atatürk farklı sistemlerden yararlanarak bunlardan aldığı ilkeleri Türkiye potası içinde eriterek  diğerlerinden çok farklı bir ulusal cumhuriyeti tarih sahnesine çıkarırken  eklektik bir modeli esas alıyordu .Birbirinden çok farklı sistemlerin içinden seçilen ilkeler Türkiye gerçekliği çerçevesinde bir araya getirilerek yeni bir sentezci yaklaşım ile  Asya toprakları üzerinde bir Avrupa tipi devlet yapılanmasına gidiliyordu .  

Son seçimler  sırasında sürekli olarak  devletin bekası meselesinin gündeme getirilmesinin bir rastlantı olmadığını iyi bilen Atatürkçüler , aynı zamanda Atatürk’ün devlet modelini de  ciddi bir jeopolitik anlayış ile  bildikleri için ,Sovyetler Birliğinin çöküşü ile birlikte gündeme gelen bölge devletlerinin  parçalanması ya da sınırlarının değiştirilerek yeniden yapılanmaya yönlendirilmesi  aşamasından bu yana bütün bölge ülkeleri için  beka sorunu  bulunuyordu . Birinci dünya savaşın da üç büyük doğu imparatorluğu  parçalanırken , bölgede yeni devletler kuruluyordu . İmparatorluk sonrasında Osmanlı topraklarında kurulan devletlerin hiç birisi ulus devlet niteliği kazanamazken , Türkiye Cumhuriyetinin  bölge özelliklerinden ileri gelen  farklılıklar çizgisinde Avrupa tipi ulus devletten farklı bir kimlik ile ortaya çıkıyordu . Avrupalılar Orta Doğu devletlerine  benzin istasyonu adını takarken , Avrupa İnsan Hakları mahkemesi de, Türkiye diye bir devlet var ama millet yok diye Türk tipi devlete düşmanca bakan bir çizgide kararlar  alırken, insan hakları kavramı üzerinden  etnik kökenlere dayalı bir ırkçılığı bölücülük olarak gündeme getiriyordu .Atatürk Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda Türk devletinin sınırları içinde yer aldığı devlet  modelini daha geliştirilmiş bir sentezci yaklaşım ile  dünya sahnesine çıkarırken , hem batı dünyası hem doğu dünyası hem de İslam  dünyası Atatürk Cumhuriyetini kendilerinden saymadıkları gibi aynı zamanda karşı çıktıkları bir devlet yapılanması olarak öne çıkarıyorlardı .Osmanlı topraklarında kurulu bulunan Orta Doğu devletlerini     geçici devlet  olarak ilan eden  Siyonist lobiler  ,İsrail’i terör ve savaş yolları ile büyütürken  tüm bölge devletleri ile birlikte Türkiye’yi de Sevr haritası doğrultusunda  bölerek eyaletler halinde  Büyük İsrail ya da  ABD öncülüğünde Büyük Orta Doğu federasyonuna eyaletler halinde monte etmeye  çaba göstermektedirler . Merkezi alanın geleceğinde Siyonizm  ve Kemalizm çatışması tırmanmaktadır .  

ATATÜRK  kendisine soru soran bir yabancı gazetecinin ,” siz sosyalist ya da kapitalist değilsiniz  hiçbir devlete ya da sisteme benzemiyorsunuz . Siz nesiniz ? “ diye yönelttiği soruya karşı yanıt verirken “ Bizi hiç kimseye benzetmeyin . Biz hiçbir sisteme bağlı değiliz ve hepsinden  farklıyız .Bizi mutlaka birisine benzetmek istiyorsanız  o zaman bize benzetebilirsiniz  çünkü biz bize benzeriz “ biçiminde bir yanıt vermiştir . Kurucu önder Atatürk’ün  elleriyle oluşturduğu Türkiye Cumhuriyeti devlet yapılanması bu yüzden bir Atatürk devlet modelidir ve bu yüzdendir ki  Türkiye’nin Atatürkçüleri sonuna kadar kurucu ayarlara dayanan  Atatürkçü  siyasal yapılanmanın  hem koruyucusudur, hem de  siyasal alanda bu ulusal özgün modelin sonuna kadar savunucusudur . Her türlü emperyalist projeye ve bunların bölgeye dayattığı yeni devlet modellerine karşı ,Atatürk’ün cumhuriyeti , Türk ulusu ve Atatürkçüler  tam bağımsızlık anlayışı doğrultusunda  Atatürk’ün devlet modelini ayakta  tutabilecek  ikinci bir milli mücadele için her türlü  hazırlıkların içindedirler . 

5-  BUGÜNÜN ATATÜRKÇÜLÜĞÜ  

1919 yılının 19 Mayıs günü Samsun’da başlayan Milli mücadelenin  IOO yılının kutlandığı bu yıl aynı zamanda Atatürkçü Düşünce derneğinin de  30. Yıldönümüdür .  ADD’nin kurucuları  Milli Mücadelenin  günümüze  uzanan  yeni kuşakları olarak,  böyle bir örgütü  cumhuriyetin gelecek nesillerine armağan etmiştir .Atatürk sayesinde böylesine güzel bir vatana  ve çağdaş bir  ulusal cumhuriyet  düzenine sahip olan Türk ulusu, yeni yetişen genç kuşakların  ADD çatısı altında bir araya gelerek  sürdürecekleri mücadelenin  önderliğinde   gelecek yılları kucaklayabilecektir .Ne var ki , Türkiye Cumhuriyetinin  Atatürk’ün oluşturduğu  devlet modeli ile yoluna devam edebilmesi son yıllardaki  bazı  gelişmeler yüzünden tehlikeye girmiş olarak  görülmektedir . Özellikle var olan anayasanın bazı maddelerinin kısmi değişikliklerden geçmesiyle  ortaya  başka bir devlet modeli çıkmış gibi bir görünmektedir .  Eski anayasal düzen devam ederken  buna dayalı olarak bir devlet düzeni de Atatürk modeline göre varlığını sürdürüyordu . Ne var ki , şimdi de son anayasa değişiklikleriyle   çok farklı bir yeni  bölgesel devlet düzenine doğru  yönelme yapılmasıyla birlikte,  sanki iki  ayrı anayasa ve bunlara uygun olarak iki  farklı devlet  yapılanması varmış gibi bir görüntü ortaya çıkmaktadır . Anayasal düzen ve hukuk devleti anlayışı çerçevesinde  devletin birliği ve bütünlüğü esas alınması gerekirken , Türkiye’nin konjonktürel  olarak  kurucu devlet modelinden uzaklaşarak  bölgesel modellere doğru yönelmesi sonucunda eski ve yeni  anayasaların karşı karşıya geldiği bir geçiş aşamasına gelinmiştir . Türkiye’nin önde gelen bütün anayasacılarını rahatsız eden  bu  yeni  karmaşık durum   ülkenin  önünde çözülmesi gereken acil bir sorun olarak  öne çıkmaktadır .  

Soğuk savaş döneminin gerilerde kaldığı , küresel sermayenin bütün dünyayı teslim almaya yöneldiği  küreselleşme emperyalizminin artık yürümediği  yeni aşamada   ; Avrupa Birliği , Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail gibi emperyalist ve Siyonist projelerin de  yavaş yavaş devre dışı kaldığı yepyeni bir döneme doğru dünya yönelirken , Türkiye Cumhuriyeti  hem  dünyanın genel  durumu ile ilgili  bir  değerlendirme yapmak  hem de  kurucusu Atatürk’ten gelen devlet modeli ve ulusal kimliği ile birlikte  yepyeni bir açılıma hazır olmak durumundadır .Türkiye’yi tehdit eden bütün emperyalist projelere karşı Türk devleti hem komşuları ile hem de kendisine benzer konumda bulunan  diğer mazlum uluslar ile bir araya gelerek ,ortak bir dayanışma içinde alternatif bir dünya düzeninin   eşitlikçi , özgürlükçü  ,barışçı, dayanışmacı  ve adil bir  çizgide  ortaya konulabilmesi için  gereken ne ise bu doğrultuda çalışmalarını hızlandırarak sürdürmelidirler .İki yüzün üzerinde bir sayıya ulaşmış olan bütün ulus devletler düzeyinde çok aktif girişimlerde bulunularak emperyal   güçlerin  baskı ve hegemonyasından  dünya halklarının kurtarılabilmesi için  yeni uluslararası örgütlenmelere giden yol açılmalıdır . Atatürk Cumhuriyeti antiemperyalist geleneği ile öne çıkarak her türlü emperyalist saldırı ve girişimlere karşı  Atatürk’ün  tanımlaması ile mazlum uluslar dayanışmasına yönelinmelidir . Tüm Atatürkçüleri  böylesine bir yeni mücadele beklerken ,  Türkiye’nin Atatürkçü birikiminin ülke yönetiminde daha etkili bir konuma gelmesi gerekmektedir .Bu doğrultuda  var olan bütün Atatürkçü kuruluşların  ve kişilerin el birliği ile toplumun önüne güçlü bir  dayanışma  koymaları gerekmektedir .  

ADD  ‘nin  30 . yıldönümünde  Atatürkçülerin  günümüz koşullarının gerekli kıldığı Atatürkçü etkinliklerinin  daha fazla  öne çıkması için  üzerinde durmaları gereken konular  şu şekilde  ele alınmalıdır .  

1-Atatürkçülüğün çeşitli siyasal senaryolara alet olmasının önlenebilmesi için  Atatürk Yüksek Kurumu ile birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği  ilgili uzmanları bir araya getirerek , Atatürkçülüğün bugünkü anlamını belirlemek üzere  üst düzeyde bir bilimsel çalışma  yaptırılmalıdır  . 

2-Türk halkının Atatürk’ten uzaklaşmasına yol açan her türlü darbe ve müdahale gibi  girişimlere hem Atatürk adının karıştırılmaması hem de  Türk Silahlı Kuvvetleri   ile birlikte  Atatürkçülerin  de  alet edilmemesi için,  bu tür olumsuz gelişmeleri önlemek üzere  bütün Atatürkçüler  gereken çalışmaları yaparak önlem almalıdırlar . Darbe ve müdahale kararlarının batılı ülkelerin merkezi bölgedeki çıkarları için batılı merkezlerde  alındığı artık herkes tarafından bilinmektedir .  

3  -Türkiye’nin ulusal birikimini temsil eden Atatürkçülüğün  , gene batılı emperyal merkezlerde geliştirilmeye çalışılan Neo-Kemalizm ve Post-Kemalizm  projelerine alet edilmesini önleyecek bilimsel çalışmaların , Atatürk Yüksek Kurumu ile birlikte  Türkiye’deki üniversitelerde yapılması bir an önce  tamamlanmalıdır . Atatürkçülüğün  düşünce sistemi olan  Kemalizm’i ortadan kaldırmak isteyen emperyalist merkezler, ya Neo-Kemalizm adı altında Atatürkçülüğe ters düşen ve tamamen karşıt  bazı yaklaşımları geliştirmekteler ya da  Post –Kemalizm  diye yeni bir yaklaşımı Post-modernizm anlayışı çizgisinde kamu oyuna benimseterek  kafaları karıştırmaya  çalışmaktadırlar .Atatürkçüler bu durumu yakından izleyerek , Kemalizmin  neo’suna da post’una da  karşı çıkarak gerçek anlamdaki Kemalizm’i bugünün gerçekleri doğrultusunda güncellemelidirler .  

4- Atatürk  ve Türkiye cumhuriyeti ile ilgili olarak eskiden yayınlanmış kitap,makale ve araştırmaların bugünün koşullarında yeniden yayınlanması sağlanarak bu bilimsel birikimin  günümüzün genç kuşaklarının eline geçmesi sağlanmalıdır . Ayrıca bu doğrultuda hem Atatürk  Yüksek Kurumu  hem ADD  genç araştırmacılara burs sağlayarak  Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’ün devlet modeli üzerine yeni bilimsel çalışma ve araştırmaların ve tezlerin  yapılmasını  ve yayınlanmasını sağlamalıdırlar . O zaman batının ileri ülkeleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimliği ile daha  sıkı bir bilimsel  yarışmaya  girme şansını Türk devleti elde edebilir .  

5- Küresel büyük şirketlerin tekelcilik üzerinden dünya  ekonomisini ele geçirme girişimlerine karşılık uluslararası alanda  bütün devletlerin eşit koşullarda katılacağı yeni  düzenlemelerin  öne çıkabilmesi için Asya ve Afrika ülkeleri ile  yakın ilişkilere girilmesi ve bu çizgide mazlum uluslar dayanışmasının geliştirilerek,  yeni bölgesel işbirliği düzenlerinin  süper kapitalizmi devre dışı bırakacak biçimde  yapılması bir an önce gerçekleştirilmelidir .Sermaye tekellerine karşı dayanışmacı ve işbirlikçi bir yeni ekonomik düzen , dünya ülkelerinin katılımı ile acil bir biçimde örgütlenmelidir .  

6-Küresel şirketlerin saldırıları ve terörü finanse etmeleriyle birlikte  dünya haritasında yer alan bütün ulus devletlerin geleceği tehdit altına girmektedir . İmparatorluklardan ulus devlet çıkaranlar , bugünkü aşamada  ulus devletlerden eyalet devletleri çıkarmaya öncelik vererek  geleceğin şehir devletlerinin öncülüğünü yapmaktadırlar .  20 imparatorluktan 200 ulus devlet çıkartanlar , şimdi de 200 ulus devletten   2000 eyalet devlet çıkartabilmek için uğraşmaktadırlar . Böylece geleceğin 5000 şehir devletinin  ortaya çıkartılabileceği bir yeni dünya düzenine  , ulus devletleri eyaletler üzerinden parçalayarak ulaşmaya çalışmaktadırlar . Bu nedenle , bugünün Atatürkçülerinin emperyalist amaçlı eyaletçiliğe karşı çıkarak, var olan ulus devletleri desteklemeleri ülke  ve bölge güvenlikleri açısından zorunlu görünmektedir . Atatürkçülerin önde gelen görevlerinden birisi Atatürk’ün devlet modeline dayanan Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini hem korumak hem de savunmaktır . 

7-Atatürkçüler  her türlü ikinci cumhuriyetçi akımlardan ve girişimlerden uzak durarak bunlara  planlı ve bilinçli bir biçimde ulusal  bir  karşı çıkışı örgütlemelidirler . Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra  son sosyalist devleti de yıktık diyerek  Atatürk devleti  karşıtlığını örgütleyenlerin , emperyalist güçlerin  satın alınmış ajanları olduğu, yabancı gizli servisler ile ortak çalıştıkları  ,cemaat  ve tarikat görünümünde  istihbaratçılık   ile  yabancılar için operasyonlara kalkıştıkları  artık  belli olmuştur . 

8-Millete  doğru yeni bir açılım gerçekleştirilerek  Millet Atatürkçülüğü  geliştirilmelidir .Atatürk devletin  ve kamu kuruluşlarının  tekelinden kurtarılmalı ve halk kitleleri üzerinden millete daha yakın bir konuma getirilmelidir . Bu doğrultuda  Atatürkçü Düşünce Derneği  öncülük yaparak  şubeleri aracılığı ile halkın içinde daha katılımcı çalışmalara yönelmeli ve  özel hazırlanmış programlar aracılığı ile  devlet ve millet kaynaşmasına  giden yol açılmalıdır . Atatürk’ün sadece devletin kurucusu olmadığı aynı zamanda  milletin kurtarıcısı olduğu  ve emperyalizme karşı direnen  Türklerin atası olduğunun  her zaman için  halk kitlelerine anlatılmasında Atatürkçüler önde gelen misyonlar üstlenmelidir .  

9- Türkiye’nin geleceği için  yeni başlatılacak bir cumhuriyetçi hareket için  Atatürkçüler hazır olmalıdırlar . Küresel  emperyalizmin demokrasi kavramını yozlaştırarak demokrasi görünümünde  cumhuriyet devletlerini tasfiyeye yönelmesi dikkate alınarak  işe başlamalı ve  ulus devletleri dağıtan demokratikleşme programlarına karşı, merkezi devlet gücünü artıran  yeni cumhuriyet programları hazırlanarak devreye sokulmalıdır . Böylece Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar kalacağı ya da sonsuza kadar yaşayacağı yeni yapılanmaların önü  daha rahat bir biçimde  açılabilecektir. Bugün Cumhuriyetçi güçlerin yıldırılamadığını   Atatürkçüler bütün dünyaya göstermek zorundadırlar . 

10-Bugünün koşullarında Atatürkçü dış politikaya bir an önce dönülmesi sağlanmalıdır . Atatürk’ün  Rusya ile dostluk , İran ile ortaklık ama emperyalist ülkeler ile mesafeli ilişkiler gibi üç ana esasa dayanan  ulusal dış politikasının devreye girmesiyle beraber  , bugünkü dünya konjonktürünün  kilitlendiği Orta Doğu’daki düğümün çözülmesinde,  Atatürkçü dış politika geçen yüzyılın başlarında olduğu gibi alternatif  bir dış politika ile  sorunlara çözüm  ve bölgeye de barış getirebilecektir .Türkiye yeni bir Birleşmiş Milletler hareketi başlatarak  bu teşkilata üye olan bütün devletleri  ,dünya barışı  ve geleceğin  eşitlikçi dünya düzeni için  bir araya getirerek emperyal devletlerin savaş maceralarına karşı çıkan bir insanlık seddinin  uluslararası alanda  bir an önce oluşturulmasına öncülük etmelidir . Ayrıca emperyal  güçlerin merkezi  alana yönelik  enerji saldırılarına karşı bölge ülkelerinin bir araya gelmesiyle bir bölgesel güvenlik örgütlenmesi ,tıpkı Avrupa Birliğinde olduğu gibi  Orta Doğu alanında  da  gerçekleştirilmesi düşünülebilmelidir .  

Milli  Mücadelenin   100 .yıldönümünde  ulusal kurtuluşumuzu yeniden anımsarken , bugün Türkiye’nin içine sürüklendiği çıkmazdan kurtulabilmesi için  ikinci bir Milli Mücadele girişimine gerek bulunmaktadır . Birinci ulusal kurtuluş savaşı  silahlar ile yapılmıştı . Bugünün gelişmiş teknolojileri nin yarattığı silahların kullanılması çok büyük insan kaybına yol açacağı için ,yeni dönemin Milli Mücadelesi   topla silahla değil ama kalemle ,akıl ile ve  düşünce ile olacaktır .Savaş senaryoları peşinde koşan emperyal  güçlere karşı  silahla değil ama  direnme ile karşı çıkacak bir insanlık birikiminin sonuç alabilmesi için her yolun denenmesi gerekmektedir . Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük önder  Atatürk’ün dile getirdiği gibi ,eğer bir yaşam zorunluluğu yoksa savaş cinayet demektir . Kişisel çıkarları için bütün insanlığı bir dünya savaşına sürükleyen  para babalarının  hırslarına alet olunmasının önlenmesi doğrultusunda  barış , dayanışma ve işbirliğine öncelik verecek girişimlere bu gün geçmişten daha fazla gereksinme  olduğu görülmektedir .  

Birinci  Milli Mücadelenin birikimi ile örgütlenerek ortaya çıkmış olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ikinci Milli Mücadele aşamasında  geçmişin birikimi ile  ön plana çıkarak,  insanlığın  bir üçüncü dünya savaşı belasından kurtulmasında  ülkenin ulusal ve cumhuriyetçi potansiyelini  harekete geçirilmesinde  ulusal çıkarlar açısından  kamu yararı olduğu açıktır .Bu nedenle  Atatürkçüler Türk ulusu ile kaynaşarak  ulusal direniş ve mücadelenin  öncüsü olmalıdırlar. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar