Nevzat Bingöl
ORTA DOĞUDA TARİH YENİDEN YAZILIYOR
Konuya hâkim değilseniz, Orta doğuda her an farklı ve sürpriz gelişmeler yaşanabileceğine tanıklık edip şaşırabilirsiniz. Konuyla ilgiliyseniz ve makro anlayışla bakabiliyorsanız, hiçbir şeyin sürpriz olmadığını, yaşanan gelişmelerin önceden planlanmış ve bir kurgudan ibaret olduğunu anlayabilirsiniz. Bu anlamda Suriye’de yaşananlara bakarken de, kimileri için sürpriz olan gelişmelerin bir adım ötesindeki kurgunun ne olabileceğini de tahmin etmek pek zor değil diye düşünüyorum.
İlginç bir toplumuz; doğruları değil, görmek-duymak istediğimiz dışındakileri dile getireni düşman(!) gözüyle görmek adeta sıradanlaştı ve bir davranış biçimi haline geldi. Bu nedenle de yapılan yanlışlıklar, basın yoluyla pompalanan kaba milliyetçilik güdüsüyle görmezden geliniyor. Mızrak çuvala sığmayacak duruma gelince de çareyi “dış güçleri” suçlamakla buluyoruz.
Yine bu dış güçler (!) aramızda çok iyi ilişkilerin olduğu Suriye devletinin rejimini değiştirmeye çalışmakla işe başladı. Büyük orta doğu projesi eş başkanlığı görevini aldığımız bu dış güçler, bizi Suriye ile düşman ettiler. Yaşanan onca çatışmanın ardından bir de baktık ki Suriye’de toprak bütünlüğü sorunu karşımıza çıkmış. Bu kez de değiştirmeye çalıştığımız rejimin güçlenmesi için, Rusya ve ABD ile işbirliği yapmak istedik ancak treni kaçırmıştık. Bu dış güçler Suriye’de yeni bir yapı oluşturma konusunda anlaşmışlardı.
Rusya lideri Putin ile ABD Başkanı Trump Helsinki’de 2018 Temmuzunda yaptıkları görüşmede Kürtlere statü konusunda anlaştılar. Geçtiğimiz haziran ayında ise İsrail’de yine ABD, Rusya ve İsrail arasında bir görüşme gerçekleşti. Bu görüşmede tarafların 17 madde üzerinde anlaştıkları belirtiliyordu. Bunlardan Türkiye’yi yakından ilgilendiren 3 madde çok önemliydi.
- Önümüzdeki süreçte İsrail üzerinde tehlikeli olmayan bir Suriye’nin inşa edilmesi,
- Türkiye ile İran’ın Suriye’den çıkartılması,
- Kürtlerin statü sahibi olması
Yine Erdoğan ile Putin arasında Soçi’de gerçekleşen görüşmede Putin iki noktaya dikkat çekmişti, bu iki nokta ile İsrail’de alınan kararların aynı olması dikkat çekiciydi.
- Yabancı bütün güçlerin Suriye’den çıkması,
- Suriye rejimiyle Kürtler arasında diyaloğun başlatılması
Türkiye Suriye’de yaşanan çatışmaların ardından oluşturulmaya çalışılan “Güvenli bölgeye” odaklanmışken, dış politika belirleyicilerin orta doğuda yeniden şekillenen durumu anladıklarına inanmak isterim. Özellikle Irak’ta yaşanan gelişmeleri Suriye ile birlikte ele alınması lazım. Bir defa olayların Irak’ın, İran etkisinden kurtarılması için yaratılmış ve arkasında Sadr hareketi lideri Mukteda el Sadr’ın olduğunun bilinmesi lazım. Başkent ve ülkenin güneyinde yaşanan olayların asıl etkisi kuzeyde görülecektir. Önümüzdeki günlerde Bölgesel Irak Kürdistanı, bağımsızlığını ilan edebilir veya gevşek konfederal yapıya geçtiğini açıklayabilir. Dünyada Kürtlerin lehine esen rüzgâr, uluslararası ve bölgesel konjonktür bu ortama çok uygun görünüyor.
Irak’taki sokak hareketleri konusunda Kürdistan bölgesi üst düzey yöneticileri çıktıkları televizyon programlarında yaptığı açıklamalarda, “Irak kanunlarında yapılacak yeni düzenlemelerin Kürdistan Bölgesi halkına zarar verici nitelikte olması halinde, Kürdistan Bölgesinin konfederalizm statüsü talebinde bulunacağını” açıklıyorlar. Yine İsrail’de yayınlanan Jaruselam post gazetesindeki bir yazıda 26 Aralık tarihinde dikkat çekilerek “Bu tarihte bir sürpriz olacak ve Trump bağımsız Kürt devletini tanımaya hazır” yorumuna yer veriliyor.
Amerikan temsilciler meclisinde Ermeni soykırımı ile Türkiye’ye yaptırım uygulanması karar tasarıları ezici bir çoğunlukla kabul edildi. Önümüzdeki günlerde Senatoda da oylanacak olan karar tasarısı yasallaşırsa hem Türkiye’ye bir takım yaptırımlar uygulanacak, hem de Amerika tarihinde ilk kez yabancı bir devlet başkanının mal varlığı araştırılacak.
Bu karar tasarıları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinden hemen öncesine denk getirilmesi; ziyaret gerçekleşirse Erdoğan üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılarak yeni orta doğuya verilmek istenen dizayna, Türkiye’nin de oluru alınması amacı taşıyor olabilir. Türkiye batıdan uzaklaşıp Avrasya blokuna yakınlaşma isteği, Putin’in de aynı kurgunun içinde yer aldığı varsayımıyla boşa çıkabilir. Trump Türkiye’ye “kurguyu kabul etmesi durumunda yaptırımları ve sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını veto ederek, ilişkilerin normale dönebileceğini, aksi takdirde ağır yaptırımlarla birlikte diğer paydaşlarıyla askeri seçeneğinde kullanılabileceği” baskısını yapabilir.
Önceki yazılarımda uluslararası ilişkilerde kişisel ve ayaküstü dostlukların bir öneminin olmadığı gibi, devlet olma ciddiyetine de yakışmadığını belirtmiştim. Ciddi devlet anlayışında “dış güçler” kavramı bu kadar sık kullanılarak her başarısızlık dış güçlerle açıklanmaz. Her ülke kendi çıkarları için diğer ülkelerin zararına çalışma yapacağı doğaldır, bu Türkiye için de böyledir. Önemli olan uluslararası ilişkilerinizi doğru yürütebilecek ekibinizin olması.
Türkiye’nin bu konuda pek de iyi olduğu söylenemez, Pakistan ve Azerbaycan dışında neredeyse dost ülke kalmadı. Suriye’de Irak’ta olamayacak denen gelişmeler yaşanıyor, Alman milletvekilleri “Türkiye NATO’dan atılsın” açıklamaları yapıyor, Medya tarafından şişirilmiş kanatlarımızla dünyada itibarlı bir ülke olduğumuzu düşünüyoruz, yavru vatan(!) Kıbrıs bile dış politikamıza posta koyuyor, dünyada İŞİD ile birlikte anılıyoruz. Her şeyin ötesinde kendi vatandaşlarımızla uzaklaştık.
Şimdi kendimize soralım; tüm bunları hangi “Dış Güç” yapabilirdi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.