Nevzat Bingöl
Ortadoğu’da Yeni Haritalar
Ortadoğu, 20. yüzyılın başından bu yana sürekli yeniden şekillenen, güç dengelerinin sık sık değiştiği bir coğrafya. Yüz yıl önce, Rusya’nın son anda çekildiği ve İngiltere ile Fransa’nın imzaladığı Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırlar bugün fiilen geçerliliğini yitiriyor. 21. yüzyılın yeni Ortadoğu haritası, bu kez ABD’nin küresel stratejileri ve İsrail’in güvenlik talepleri çerçevesinde yeniden kurgulanıyor.
1916’da gizli olarak imzalanan Sykes-Picot Anlaşması, Osmanlı sonrası Ortadoğu’yu İngiltere ve Fransa arasında paylaştırdı. Ancak bu harita, bölgedeki etnik ve mezhepsel çeşitliliği dikkate almadığı için kalıcı olamadı. 2003’te Irak’ın işgali, 2011’de Arap Baharı ile başlayan süreç ve Suriye iç savaşı, bu sınırların kırılganlığını bir kez daha ortaya koydu. Sykes-Picot haritası artık çöpe atılıyor. Bugün yeni haritayı kimin çizeceği sorusunun cevabı giderek daha netleşiyor: ABD destekli İsrail.
2004 yılında kaleme aldığım ve daha sonra “Suriye’nin Kimliksizleri Kürtler” adıyla kitaplaştırdığım değerlendirmelerimde, Suriye’nin Irak’ın izinden gideceğini yazmıştım. Ne yazık ki sahada gördüklerim ve öngörülerim birer birer gerçekleşti. Irak’ta nasıl federal yapı ortaya çıktıysa, Suriye’de de benzeri bir tablo şekilleniyor.
Hatırlayalım… Netanyahu’nun ABD ziyaretinde Trump, masayı gösterip “Bu Ortadoğu” demiş, elindeki kalemi işaret ederek de “Bu İsrail” diye eklemişti. Trump aslında herkesin gözü önünde şunu söylüyordu: “Artık haritayı İsrail çizecek.”
Bugün Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar bu sözleri doğrular nitelikte. ABD Bağdattan kuvvetlerini çekerek Erbil ve Haseki’ye konuşlandırıyor. SDG’nin asker sayısı arttı, ABD ve Fransa’nın silah ve eğitim desteği belli bir seviyeye ulaştı. Hava savunma sistemleri bölgeye konuşlandırıldı. Böylece federal ya da bağımsız bir “Suriye Kürdistanı” ihtimali artık sadece dillendirilmiyor, sahada fiilen hazırlanıyor.
Üstelik sadece Kürtler değil. PYD eş başkanı Salih Müslüm “Ademi merkeziyet reddedilirse bağımsızlık talep ederiz” dedi. Dürzi lider El Hicri benzer bir çıkış yaptı. Nusayriler ise “Orta ve Batı Suriye Meclisi” adıyla örgütlendiklerini ilan etti. Yani Suriye’nin geleceğinde tek parça merkezi bir devlet modeli giderek imkânsız hale geliyor.
Daha çarpıcı bir gelişme var: Yerel kaynakların doğruladığı ama henüz resmi teyit edilmeyen bir bilgiye göre, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile Suriye’deki Özerk Yönetim arasında ABD’nin desteğiyle bir savunma anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre, birine yapılan saldırı diğerine yapılmış sayılacak. Bu, olası bir birleşmenin askeri zeminini oluşturuyor.
ABD’nin son dönemdeki adımları da dikkat çekici. Haseki’ye inen F-35, bölgeye yerleştirilen hava savunma sistemleri, SDG’ye verilen lazer güdümlü anti-tank füzeleri… Tüm bunlar, Washington’un bu oluşuma verdiği desteğin seviyesini gösteriyor. İsrail’in de perde arkasında bu sürece yön verdiğini görmek zor değil.
Peki Türkiye ne yapacak? Asıl soru bu. Ankara, SDG’ye karşı askeri seçeneği mi zorlayacak, yoksa Irak’ta olduğu gibi kurulacak yeni yapılarla diplomatik ve ekonomik ilişki mi geliştirecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan ve özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son dönemde kullandığı yumuşak dil ve üslup, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dönüşün sinyali olabilir.
Ortadoğu’da yeni bir harita süreci başladı. Sykes-Picot’un ömrü doldu. Bundan sonrasını, ABD-İsrail ittifakı, Kürtlerin talepleri ve Türkiye’nin vereceği karar belirleyecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.