Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

SAYIN CUMHURBAŞKANIM, ALPARSLAN’IN MI HEKTOR’UN MU VÂRİSİYİZ, BİR KARAR VERİN!

Sayın Cumhurbaşkanım, 

Her ne kadar günlük siyâsete âlet edilse de sanki AK Parti’den evvel Malazgirt Zaferi bilinmiyormuş gibi davranılsa da Fuad Köprülü, Osman Turan, Mükrimim Halil Yınanç, Altan Köymen gibi târihçiler minnetle anılmasa da Malazgirt’te güzel şeyler oluyor. “Sağ Anadoluculuk” temsilcilerinin hayâl ettiği kutlama yapılıyor.

Yapılıyor da beri tarafta başka şeyler de oluyor. Malazgirt Zaferi kutlanırken bir Cumhuriyet yazarının Mavi Anadoluculuk hatırlatması yapması; Anadolu’daki eski medeniyetlere atıfta bulunması gâyet normaldir. Adam, buna inanıyor. “Atalarım, geldiğim yerdekiler değil, benden önce burada yaşayan herkes” diyor. Binlerce yıl ötesine uzanan kolları, daha dün Anadolu’da yaşayan Osmanlı ve Selçukluyu kucaklamasa da böyle söylüyor.

Sayın Cumhurbaşkanım,

Mavi Anadolucuların “Fâtih, Hektor’un intikamını aldı.” iddiâlarını kitaplaştıran Erhan Afyoncu, 2009 yılında verdiği röportajda Fâtih hakkında şöyle demişti:

“Kendisi 1462'de Midilli'yi fethederken, Çanakkale'ye gelip o zaman durmakta olan 3. Truva'nın harâbelerine bakarak, ‘Ben Truva'nın intikamını aldım.’ demiştir.”

Fâtih’in işi gücü yok, elin sarayından elin karısını kaçıran zamparanın intikamını almış, öyle mi?

Devam ediyor Afyoncu:

“Bu, Fâtih'in eline aynı zamanda bir koz da veriyor. Çünkü Batı'ya karşı Fethi savunacak bir meşruiyet sağlıyor. Fâtih'in siyâseten kendisini Kayzer-i Rum, Doğu Roma İmparatoru olarak takdim etmesi de zâten Batıların gözünde kendisini meşrûlaştıran hamlelerden. Kendisinin sâdece Doğu'nun değil, Batı'nın da hükümdarı olduğunu, batılılara hissettirmek istiyor.”

Niye? Fâtih’in böyle bir meşrûiyete ihtiyâcı mı var? İstanbul’u fethettiği için Batı’dan özür mü dilemesi gerekiyor?

Asırlarca Peygamber müjdesine mazhar olmak isteyen bir milletin rüyâsı, meğerse Truva’nın intikamını almakmış. Meğerse ölüm döşeğindeki Osman Gâzi, Orhan Bey’e, “İstanbul’u aç, gülzâr eyle! Truva’nın intikamını al!” demiş. Meğerse 2. Murad Han, Hacı Bayram-ı Veli ile sohbet ederken, ‘Hocam, Truva’nın intikamını aldığımızı görebilecek miyiz?’ diye sorunca, Hacı Bayram, beşikteki Mehmed’i ve Akşemseddin’i göstererek, ‘Sen ve ben değil de bizim dervişle senin oğlan, Truva’nın intikamını alacak.” demiş. Meğerse 2. Murad Han, Truva müjdesi almak için tâcını tahtını 12 yaşındaki Mehmed’e bırakmış.

Güldünüz değil mi? Vaktiyle Sabahaddin Eyüboğlu’nu dinleyen Yahya Kemal ve Mükrimin Halil de gülmüştü. Medeniyetimizi eski Yunan’a bağlama gayreti, nasıl bir medeniyetin mîrasçısı olduğunun idrâkinde olan bu iki münevveri, ancak güldürebilirdi.

Bu yazıyı kaleme almamın sebebi, Afyoncu’nun aynı iddiâları tekrar etmesi değil. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Afyoncu, İstanbul’un fethinin gerçek sebebini öğrendi. Ama öğrenmemek için ısrar edenler var. Siz, doğuda Malazgirt’i ve Sultan Alpaslan’ı anlattıktan sonra batıda Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür, Afyoncu’nun bıraktığı sazı, eline aldı. Çanakkale’de gezerken bir arkeologdan dinlediklerini nakletti: 

“Truva'da olanlarla bizim târihimiz arasında ilginç bir bağ var. Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra Papa 2. Pius'a yazdığı mektubunda, 'Yunanlılardan Hektor'un öcünü almak benim kadar onlara da düşer' diyor. Aynı şeyi, Çanakkale'de emperyalizme karşı savaşan büyük komutan Mustafa Kemal Atatürk de söylemiş, 'Hektor'un öcünü aldık' demişti." (29 Ağustos 2021-Sabah)

Neresini düzelteyim bilmem ki? Sabahaddin Eyüboğlu da Övür’ün Çanakkale ziyâreti gibi Dumlupınar’a gitmişti. Zaferin nasıl kazanıldığının canlı şâhidi emekli bir albaydan duyduğu, “Mustafa Kemal, ‘Dumlupınar’da biz Yunanlılardan Troyalıların öcünü aldık!’ dedi” cümlesiyle yerinden hoplamış; bir yemekte Fâlih Rıfkı’ya böyle bir söz duyup duymadığını sormuş ve “Duymadım. Böyle bir siz söylemiş olamaz! Uydurmadır!” cevâbıyla hayâl kırıklığına uğramıştı. Yine de vazgeçmemişti, eski Yunan sevdâsından.

Övür’ün, bir arkeologdan naklettiği söz de yalan yer de yalan! 

O hâlde amaç ne?

Sayın Cumhurbaşkanım,

Benim kafam çok karışık. Hektor bizim atamızsa Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 29 Ekim 2018 resepsiyonunda yengemiz Truvalı Helen’in kıyâfetini giyen Kampala Büyükelçisi Sedef Yavuzalp’i, niye cezâlandırdı?

Yok değilse bizi eski Yunan’a bağlama sevdâlıları niye ödüllendiriliyor?

Biz hangisiyiz?

Hektor’un mu Sultan Alparslan’ın mı vârisiyiz?


 

 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.