Nuray Başaran
Siyasette Mağduriyet Yarışları
Gadr kelimesinden türetilmiş olan mağdur sözcüğü ,dilimize Arapçadan geçmiştir.
Gadr, haksızlığa uğramak anlamına gelir. Zorla ya da hileyle hakları gasp edilmiş ve zulüm görmüş olan kişi ya da topluluklar ise mağdur olarak nitelendirilir.
Bir zaman aralığında zulme kadar giden mağduriyetler için eğer mücadele ediliyor ve ölüm gerçekleşmiyorsa; bu mücadele edeni güçlendirir , bazen efsane , çoğu zaman da iktidar yapıyor.
Dünya siyasi tarihi bu örnekler ile dolu. Dinler tarihi de …
Zira insanlık tarihinde ‘insan’ olmanın anlamı da , ‘mağdur’dan yana olmayı gerektiriyor.
Bu nedenle de siyasette mağdur ve mazlum algısı hep kazanıyor.
Bunun yakın siyasi tarihimizdeki en önemli örneği Recep Tayyip Erdoğan yani Ak Parti ve başı örtülü kadınlardır. Çektikleri acı ve sıkıntılara karşı verdikleri mücadele, onları iktidara taşımış ve mağduriyetten doğan kariyerlerini elde etmişlerdir.
Çekilen acılar ile yazılan hikayeler, gönülleri fetheder. Acılar insanları birbirine yaklaştırır ve yakınlaştırır. Büyütür.
Artık pek çoğumuz biliyor ki, 28 Şubat olmasaydı bugünkü iktidar olmazdı..
Bunları neden mi yazıyorum?
Farkında mısınız bilmem ama son zamanlarda Türk siyasetinde bu durumu bilen iktidarından muhalefetine herkes ‘mağdur’ olma peşine..
Başta iktidar partisi Ak Parti.
Kendisini uğradığı mağduriyetler ile iktidara taşıyan Ak Parti son 20 yıldır her sıkıştığında yeni mağduriyetler ile hep başarı elde etti ve bu destekler ile yola devam ediyor.
Kapatma Davası, 27 Nisan E- Muhturası, 367 Krizi, 17/25 Aralık, 15 Temmuz kalkışması…ilk akla gelenler.
Hepsi aslında birer krizmiş gibi görünse de, krizler sonrasının mağduru hep Ak Parti oldu. Elbette kazananı da!
Son yerel seçimlerde ise en önemli mağduriyet İstanbul’da yaşandı.
Zira Ekrem İmamoğlu’nun yenilenen seçimlerdeki büyük oy farkı aynı zamanda yaşadığı ‘mağduriyet’inin de başarısıydı.
Ki bunu Ak Parti’den sonra en iyi anlayan, değerlendiren ve uygulamaya çalışan kişi de Ekrem İmamoğlu olacaktı.
İmamoğlu, önce kendisinin haberlerine yer vermeyen medya mağduriyeti ile işe başladı. Ve kısa sürede bu sayede tüm Türkiye’ye ulaştı. Ardından hükümetin başarısız olması için yatırımlarının önünü nasıl tıkadığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu isteyip geri çevrilmesi, ‘kırık sandalye’ye oturtulması gibi mağduriyetler ile büyüdükçe büyüdü. O kadar ki, Erdoğan’a ‘imdat’ mektuplarının cevapsız kalmasını sızdırarak Türk halkını yanına almayı bırakın artık adı Erdoğan’ın en önemli rakibi olarak yazılmaya başlandı.
Son olarak karda ‘balık’ avlayan iktidara , balıkçıda yakalanmasına kadar…
İmamoğlu hep mağdur, hep mağdur!
Tabii arada her iki tarafın da ‘iletişim kazaları’ ile zaman zaman ‘kral çıplak’ dedirtmiyor değil.
Muhalefet cephesinde İmamoğlu ile belirginleşen ‘mağduriyet siyaseti’ aslında ilk olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü ile başlamıştı.
Tutuklanacağı iddiaları Ankara kulislerinde ayyuka çıkan Kemal Kılıçdaroğlu kendisi için de iddianame yazıldığı kulislere sızınca , tutuklu vekilleri ve kendisi için Ak Parti’ye karşı adeta en büyük mağduriyet mitingini ‘Adalet Yürüyüşü’ ile yapmıştı. Artık Kılıçdaroğlu’nun attığı her adım, adalet arayan mağdur olan herkesin adımıydı.
Bu arada düşünceleri nedeniyle hapse giren ve sonrasında siyasi partilerin bu mağduriyetleri değerlendirip bu kişileri milletvekili yapmalarını söylemezsek tespitlerimiz eksik kalır.
Güncelliği nedeniyle hemen söyleyelim dün başörtüsü mağduriyetinden kariyer elde etmiş vekiller nasıl karşımıza çıktıysa , Sedef Kabaş’ın gayretleri de bugün sadece şekil değiştirmiş bir mağduriyetten kariyer elde etme hikayesi olarak yarın karşımıza gelebilecektir. Ne de olsa TBMM’de bazı vekillerin yolu uzun zamandır hapisten geçiyor! Ki Erdoğan da okuduğu şiir nedeniyle önce mahkum oldu sonra siyasete damga vurdu. Sanırım TBMM’de yolu hapisten geçen bir çok vekili isim isim yazmaya gerek yok. Zaten biliniyorlar.
Özetle 20 yıldır yaşanan mağduriyetler ile iktidarını koruyan Ak Parti’nin karşısında artık aynı argümanları öğrenen ve uygulamaya koyan bir karşı mahalle ile de karşı karşıyayız.
Zira Millet İttifakı’nın ortaklarının toplantısından çıkan bildiri de , detaylarının açıklanmasının 28 Şubat’a bırakılmasının anlamı da bundandırdiye düşünüyorum.
Millet İttifakı liderleri; hem başörtüsü, hem inanç noktasındaki iktidar argümanlarını çoktan iktidarın elinden almış görünmektedir.
Ve son zamanlarda Türk siyaseti adeta iktidar ile muhalefet arasında ‘mağduriyet yarışı ve savaşları’ na sahne olmaktadır. 2023 seçimleri yaklaşırken bu mağduriyet savaşının daha da artacağı ortadadır.
Ancak görünen o ki, bugün siyaset ve siyasetçinin yaşadığı mağduriyetin daha fazla ve büyüğünü vatandaş yaşamaktadır.
Türk halkının mutsuzluğu ve umutsuzluğu her gün artmaktadır. İktidarın yolu sanırım bu kez sadece ‘mağduriyet edebiyatından’ geçmeyecektir. Vatandaşa mutluluğun reçetesini yazabilmekten de geçecektir. Peki bu reçete nedir? Sonraki yazımızda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.