Nuray Başaran
Terör (ABD-PKK-PYD-YPG) teslim mi oluyor, teslim mi alıyoruz?
Türkiye, Öcalan’ın 15 Şubat’ta yakalandığını, 16 Şubat 1999’da Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’in yaptığı, “Abdullah Öcalan Türkiye’dedir” açıklamasıyla öğrenmişti. Tam 18 yıl sonra bu kez 24 Şubat’ta PKK’nın Suriye unsurunun (PYD-YPG)’nin eş başkanı Salih Müslüm de Türkiye’nin girişimi ile Çekya’da yakalandı.
Peki Salih Müslüm’ün yakalanması ve Türkiye’ye getirilmesi ne anlama geliyor? Finlandiya’ya teslim edilme olasılığına karşın Türkiye tedbir alırken; Öcalan’ın teslim alınmasından sonra dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’in, ‘Apo’yu bize niye verdiler, anlamadım’. Demesi hala kulaklarımızdan gitmemişken, bugün Salih Müslüm’ün getirilmesini ya da verilmesini nasıl değerlendirmek gerekir?
Bugün süreç içersinde yaşananlar, kuşkusuz Öcalan’nın niçin verildiğini bize daha iyi anlatıyor. O gün Öcalan’ın verilmesinin Türkiye’yi bir karışıklığa soktuğu açık ve nettir. Öcalan’ın o dönemde yargılanması bile doğru düzgün yerine getirilememişti. Hükmü verilmiş ama , işletilememişti. Başbakanlık hükmü Meclis’e göndermeyip, idam cezasının kalkması beklenmişti... MHP’nin de içinde olduğu koalisyon hükümetinde, Türkiye’de iki ayrı görüş hakim olmuştu. Şehit aileleri ve gazi aileleriyle Apo yandaşları çatışmıştı. ‘Asarız, asamazsınız!’ gerginliği uzun süre devam etti. Konu uzun bir süre Türkiye’de her an karışıklık çıkarabilecek bir mecraya dönüştü.
Yıllar içersinde gelişmelerle anlaşıldı ki, ABD Irak’a müdahaleye çok önce karar vermişti. Öcalan’ı paket yapıp teslim etmesi bununla ilgiliydi. ABD, Irak’a müdahale ederken Kürtlere dayanmak istiyordu. Bu işi Barzani ve Talanabi’nin desteğiyle yapmayı planlıyordu. Abdullah Öcalan ise Barzani ve Talabani’ye alternatifti. ABD, Barzani’yi, Talabani’yi güçlendirmek, onların manevra alanını genişletmek için Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti. Barzani ve Talabani için hem Öcalan’ı alternatif olmaktan çıkardı, hem de Türkiye’yi memnun etmiş oldu. Ama PKK’yı da tümüyle sıfırlamadı. ABD’nin Barzani’den ve Talabani’den aldığı destek ve onlara verdiği destek, koruma ve sağladığı olanaklar bugüne kadar devam etti. Bugün ise Suriye’deki planları gerçekleştirmek için bölgede PKK’nın yeni unsurları PYD-YPG-DSG gibi yeni terör unsurları ABD’nin yeni ordusu gibi görevlendirilmiştir. Tam da bu noktada; bu unsurların eş başkanı Salih Müslüm yakalanıyor. Hem de TSK bu unsurlar ile mücadele edip Afrin’e girmek üzereyken…Dilerseniz bugünü anlamak için Öcalan’ın yakalanma hikayesine dönelim ve oradan bazı dersler çıkaralım. Hatta o dönemdeki aktörleri tanıyarak bu yansımaları hatırlayarak bugüne ışık tutalım:
28 Şubat sürecinin ardından DSP, ANAP ve DTP’nin kurduğu Anasol-D hükümetinin gensoru ile düşürülmesinden sonra, CHP dışındaki partilerin desteğiyle azınlık hükümeti kuran Ecevit, Öcalan’ın yakalanmasıyla 1970’lerden sonra yeniden patlama yaptı. 18 Nisan 1999 Seçimleri’nde DSP oylarını yüzde 14.65’ten yüzde 22,19’a çıkardı ve birinci parti oldu. ANAP ve Milliyetçi Hareket Partisi ile birlikte 57. hükümeti kurdu ve 2002’ye kadar başbakanlık koltuğunda oturdu.
Öcalan’ın yakalanma süreci, 16 Eylül 1998’de Hatay Reyhanlı’ya giden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in, “Sabrımızı taşırmasınlar” sözleriyle başladı. Fitili ateşleyen bu sözleri, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1 Ekim 1998‘de, TBMM’nin açılışında yaptığı “Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum” açıklaması izledi. Suriye, Türkiye’nin birliklerini güneye kaydırmasıyla Öcalan’ın varlığının büyük soruna dönüştüğünü kavradı. Aslında 1996 ve 1997’de iki kez suikast atlatan Öcalan da Suriye’de kalmasının güçlüğünün farkındaydı. İzleyen süreçte, Şemdin Sakık’ın yakalanarak itirafçı olması başta olmak üzere örgüt içinde birçok sorun yaşanıyordu.
Öcalan, bu koşullar altında, 29 Ağustos 1998’de, MED TV’de, tek taraflı ateşkes kararı aldığını ilan etti. Buna rağmen PKK içindeki bazı grupların eylemleri sürdürdü.
9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmak zorunda kalan Öcalan, Abdullah Sarıkurt adına düzenlenen sahte pasaportla, Rozalin kod adlı Ayfer Kaya’yla birlikte Yunanistan’a gitti ancak alanda “Yunanistan’da saat 17.00’ye kadar kalabilirsiniz” yanıtını aldı. İltica talebi kabul edilmeyen Öcalan, kendisine tahsis edilen jetle Rusya’ya geçti. 4 Kasım’da iltica talebinde bulunan Öcalan’ın talebi Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma da kabul edildi. Ancak nihai karar çıkmadı. Öcalan, bunun üzerine 12 Kasım’da gittiği İtalya’da daha havaalanında polisten iltica talebinde bulundu. Roma’da sahte pasaport kullandığı iddiasıyla tutuklanan ancak daha sonra serbest bırakılan Öcalan, bir villaya yerleştirildi. Öcalan’ın iade edilmemesi nedeniyle ise İtalya’ya karşı boykot kampanyaları başlatıldı.
16 Ocak 1999’da Öcalan gizlice yeniden Rusya’ya gitti. Rusya’nın “10 günün var” tavrı üzerine 29 Ocak’ta, özel bir uçakla Yunanistan’a geçen Öcalan, 31 Ocak’ta Belarus ya da Hollanda’ya gitmek için harekete geçti. Ancak her iki ülke Öcalan’a iniş izni vermedi. 1 Şubat’ta, geri dönmek zorunda kaldığı Yunanistan’dan yeniden Belarus’a geçmeye çalışan Öcalan, başarısız oldu. Geri döndüğü Atina’dan 2 Şubat’ta Kenya’ya hareket etti. Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliği rezidansına götürülen Öcalan, buradan ayrılması yönündeki baskılara karşı, elçiliği terk etmemek için 15 Şubat’a kadar direndi. Bu tarihte Hollanda’ya gidebileceği söylenen Öcalan, bu ülkeye gideceğini sanırken, yakalandı.
Öcalan cephesinde bunlar yaşanırken, ABD ile sürekli temas halindeki Türkiye de Öcalan’ı adım adım takip etti.
5 Şubat 1999’da Öcalan’ı teslim almak için hazırlanan yedi kişilik ekip için, işadamı Cavit Çağlar’ın özel uçağı 200 bin dolara kiralandı. 10 Şubat’ta Uganda’ya giden uçağa 14 Şubat akşamı Kenya’nın başkenti Nairobi’ye gitme talimatı verildi. Akşam 19.20 sıralarında operasyon başladı. Aprona giren araçtan çantasıyla inen Öcalan, Hollanda’ya gideceğini sanırken, özel operasyon ekibinin içerisinde bulunduğu uçağa bindi. Uçak, saat 20.00 sıralarında Türkiye’ye doğru hareket etti. Ağzındaki ve gözlerindeki bant açılan Öcalan’ın yolculuğu 6,5 saat sürdü. Öcalan, 03.30’da İstanbul’a getirildi ve İmralı’ya götürüldü.
Öcalan’ın yargılanmasına 29 Haziran 1999’da başlandı. Ankara 2 Nolu DGM, Şeyh Sait’in idam edildiği günün yıldönümü olan 29 Haziran’da Öcalan’ı idama mahkûm etti.
Eşzamanlı yürüyen AB sürecinde, Türkiye, idam cezasının kaldırılması konusunda büyük baskı altındaydı. Yargılama sürerken, baskılara direnen Türkiye, DSP-ANAP-MHP döneminde, idam cezasını kaldırdı.
Ne ilginçtir ki, şimdi yine bölgede Suriye’nin yeniden yapılanması söz konusu. Bu kez Türkiye’yi tehdit eden PKK’nın Suriye’deki unsurları. Muhatap ülkeler ise aynı. Sadece artık biraz daha ABD deşifre olmuş durumda. AB ile yine neredeyse yol ayrımındayız. Rusya ile aynı saftayız ama çıkarlarımız noktasında bir o kadar da ayrıyız. Yunanistan ile ise Afrin ile eş zamanlı olarak 18 adada sorun yaşıyoruz. Herşeyden önemlisi herkes için masada Doğu Akdeniz gibi büyük bir pasta var. Galiba bu kez işler biraz da hassas ve bir o daha ciddi. Ve bugün bize Salih Müslüm verilecek mi? Bu kararı bekliyoruz. Yarın devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.