Sadullah Özcan
Türkiye’nin gücü ve Libya anlaşması
Türkiye Akdeniz’de gündemi belirledi. Uzun süre Libya ile yaptığı Ekonomik Münhasır Alan Anlaşmasının etkileri konuşulacak. Bu anlaşmayla birlikte yeni konular gündeme gelecek. Bu anlaşmaya karşı hem Türkiye’ye hem de Libya’ya yönelik hamleler gelecek.
Türkiye kamuoyu sürekli algılara muhatap oluyor. Milletin hissi okşayan, elma ile armutların bir birine karıştırılarak önümüze konan tartışmalarla sağlanan algılar oluşturuluyor.
Bu algı operasyonlarının en büyüğünü Barış Pınarı Harekâtı sırasında gördük. Türkiye’nin Irak veya Suriye’deki terör odaklarına karşı yürüttüğü hangi harekâtta Arap yönetimleri tepki göstermedi ki? Hangisine destek oldular ki? Hem Fırat Kalkanı, Hem Zeytin Dalı Harekâtlarında aynı ülkelerin yönetimleri aynı tepkileri gösterdiler. Fakat Barış Pınarı Harekâtı sırasında Türkiye’de yaratılmaya çalışılan Arap karşıtlığı ve Filistin hakkındaki algı operasyonunu unutmadık. Suriyeli sığınmacılarla ilgili halen devam eden algı operasyonları ise devam ediyor.
Oysa tüm bu algı operasyonlarının amacı Türkiye’nin elinin zayıflamasına yönelik karşı stratejik hamlelerdir. Bugün kukla yönetimlerin tutumları ile halkın tutum ve durumları arasında tam bir tezat vardır. Bölge halklarının Türkiye ile hiçbir problemi yoktur. Resmi açıklamalar ile halkı ayırmakta fayda vardır.
Oluşturulmaya çalışılan toptancı anlayış Türkiye’yi bölge halkları ile aramıza duvar örmekden başka bir işe yaramaz. Tıpkı yıllardır Kürt=PKK algısı oluşturulmaya çalışıldığı gibi. Bu tutumlar Türkiye konusunda bölge halklarının gönül bağını kopartmaktan başka bir işe yaramaz ki zaten bu amaçlanmaktadır.
Şunu unutmamakta fayda var Ortadoğu Coğrafyası aynı zamanda Türk coğrafyasıdır. Ortadoğu coğrafyasında Türklerin varlığı Anadolu’dan öncedir. Buna Arap yarım adası da dâhildir. Suriye, Irak’ı hiç saymıyorum bile. Çünkü bu bölgelerdeki varlığımız Anadolu’dan 200 yıl öncesine dayanır. Sözünü ettiğim yerler Mısır, Libya, Cezayir,Yemen, Tunus hattıdır. Bugün halen bölgede yaşayan kendilerini Türk gören yüzlerce aşiret yaşamaktadır. Her ne kadar dillerini unutsalar da ama geçmişlerini unutmayan bu aşiretlerin halen gözleri Türkiye’dedir.
2003 yılında başlayan ikinci körfez harekâtı sonrası Irak Türkmenleri konusunu yakından takip etmiştim. Kerkük’teki dostlar nedeniyle. Tek kelime bilmeyen Kerkük-Bağdat hattındaki bir 500 bin nüfusu aşan bir aşiret Türkmen Cephesine katılmıştı. Geçen günü bir dost meclisinde bu seferde Bağdat-Küfe hattındaki bir aşiretten bahsettiler. Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin hattındaki aşiretleri saymıyorum bile.
Tüm bunları neden hatırlatıyorum. Libya ile yaptığımız Ekonomik Münhasır Alan Anlaşması boşuna değildir. Bu anlaşmanın bir alt yapısı vardır. Aynı dost meclisinde bir dostum önemli bir bilgi verdi. Libya’nın bağımsızlığı sonrası 1951’de yapılan seçimler sırasında bir siyasi partinin programında resmi olarak Türkiye ile birleşmek yazıyor. Bu parti bu propaganda ile üçüncü en yüksek oyu alan parti durumuna yükseliyor. Bugün Libya’da kendisini Türk bilen çok güçlü aşiretler var. Bu aşiretlerin desteğini alamayan hiçbir hareketin Libya’da tutunma ihtimali yok.
Hatta Türkiye farkında değil ama Ortadoğu Coğrafyasında bulunan ve kendilerini Türk olarak gören aşiretler arasında önemli bir bağ bulunduğu ve ilişkilerinin devam ettiği ifade ediliyor. Son yıllardaki karışıklık ve kargaşanın dayanışmaya döndüğü söyleniyor.
Onun için Türkiye Ortadoğu coğrafyasında gücünün farkında olup bu gücünü kıracak yurt içindeki her türlü algı operasyonuna karşı dikkatli olmak zorundadır.
Bu açıdan son günlerde artan Doğu Türkistan zulüm haberleri konusunda çözüm odaklı çıkışların dışında da daha dikkatli olmak zorundayız. Yoksa hem bu zulümleri sıradanlaştırır hem de birilerinin hedeflerine ulaşması için alet oluruz. Tıpkı Trump’ın Uygur Türklerini kullanmaya kalkması gibi.
Kalın sağlıcakla…