UNUTTURAMAZ

…ve bu da oldu!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trabzon'da katıldığı toplu açılış töreninde yaptığı konuşma esnasında, izleyiciler arasında yer alan bir çocuğun sahneye çıkarılmasını istedi.
Sahneye çıkarılan çocuk bir süre Erdoğan'a sarıldı, ardından da Erdoğan’ın uzattığı mikrofonu “mikrofonu verin!” diyerek aldı.
Çocuk, “Arkadaşlar, Bay Kemal, Cumhurbaşkanı amcamın karşısında kim? O adam hain, hain” dedi.
Kurdele kesme töreni için hazır bekleyen protokol ise o anları gülümseyerek izledi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise sosyal medya hesabından olaya ilişkin yaptığı açıklamada, “çocuktan al haberi” ifadesini kullandı.

Bir ülkenin Cumhurbaşkanı böyle bir çirkinliğin yapılmasına izin veriyor, destekliyor ve çirkin siyasete alet edebiliyorsa, İçişleri Bakanı da buna çanak tutuyorsa halkından, hoşgörü, sağduyu ve nezaket beklenebilir mi?

Aynı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da hayatı olumsuz etkileyen kar yağışı sonrası İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu hedef alarak “Belediye başkanlığını yaptığım dönemde de böyle kar, tipi, bora olacak Tayyip Erdoğan gidip evinde yatacak, yok böyle şey” ifadesini kullandı.
Ancak Erdoğan’ın 1997 yılında belediye başkanlığını yaptığı İstanbul’da yaşanan sel felaketi için, “Faturayı geçmişe çıkaracaksınız” dediği günleri yaşayanlar unutmadı.

Hadi şehr-i İstanbul’umuzun maruz kaldığı zorlu kış şartlarını hep birlikte hatırlayalım…

Saatteki hızı 120 km'yi bulan fırtına nedeni ile Boğaz Köprüsü'nün halatlarından biri kopmuş, kar kalınlığı birçok semtte yaklaşık 30-40 cm'yi geçmişti.
Kar yağışı İstanbul’da yaşamı adeta felç etmiş, elektrikler kesilmiş, sular akmamış ve doğal gaz verilememişti.
Ümraniye'de karnesini aldıktan sonra evine dönerken kaybolan ilköğretim okulu 2. sınıf öğrencisi Kemal Atabay'ın donarak öldüğü anlaşılmıştı.
İstanbul'u Avrupa'ya bağlayan TEM Otoyolu tam 14 saat boyunca ulaşıma kapalı kalmıştı.
Karayolunda mahsur kalan araç sahipleri açlık ve donma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış, iki gün boyunca gerçek anlamda bir kar fırtınası yaşanmıştı.
Kar yağışı ve şiddetli fırtına nedeni ile TEM Otoyolu'nda mahsur kalan 1200 kişi, geceyi Hadımköy'deki 1. Zırhlı Tugay Komutanlığı Sosyal Tesisleri’nde geçirmişti.
Kısacası o gece Hadımköy'de yaşananlar tam bir facia öyküsüydü. Hayatla tek bağlantısı olan yollar kilitlenmiş, kavşaklar geçit vermez olmuştu.
22-23 Ocak gecesindeki sorun ancak sabah saat 05.00 sıralarında, itfaiye ekiplerinin yol ortasındaki bariyerleri keserek yolu çift yönlü trafiğe açması sonucu giderilmişti.
2004, karaborsa zincir satışlarının ve fırsatçılık yapanların rekor kırdığı bir kış olmuştu.
Balıkçıya gidip gitmediği bilinmez ama 2004 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş idi.

2009 yılının Ağustos ayında ise sağanak yağışların ardından özellikle Silivri, Çatalca ve Saray'daki bazı yerleşim yerleri su altında kalmış, sel sonrasında haber alınamayan 33 vatandaş hayatını kaybetmiş, bölgedeki çiftliklerde büyükbaş hayvanlar telef olmuş, ulaşım hizmetleri de olumsuz etkilenmişti.
2009 yılında da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı 2004 yılında başkan olan AKP’li Kadir Topbaş idi.

Yine AKP’li Kadir Topbaş’ın başkan olduğu 2012 yılında ise son 33 yılın en soğuk günü yaşandı.
Çatalca radar istasyonunda derece sıfırın altında 10.4’ü gösteriyordu. Deniz ve hava ulaşımında aksamalar meydana geldi.

Aynı yıl, İstanbul Esenyurt'ta bir alışveriş merkezi inşaatında çalışan işçilerin kaldığı çadırda çıkan yangın sonucu, 11 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, olayı “kadere” bağlamıştı.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda konuşan Çelik, CHP Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu'nun “İşçilerin kaderi bu muydu?” sorusuna, “Olay kaza değil. Önlem alınsa yaşanmazdı. Ama kader mi kader” yanıtını vermişti.

Zonguldak Türkiye Taş Kömürü Kurumu Karadon Müessesesi Müdürlüğü İşletmesi'nde 2010 yılında yaşanan grizu patlaması ve madencilerin ölümleri ile ilgili olarak dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in “Güzel öldüler” sözünü hatırlatmadan da geçmek istemedim.

…ve yine dönemin Başbakanı Erdoğan da o grizu faciasını “kadere” bağlayarak “Bu mesleğin, kaderinde maalesef var. Bu mesleğe giren kardeşlerim de, bu mesleğe girerken içerisinde bu tür şeylerin olacağını bilerek giriyorlar” ifadelerini kullanmıştı.

Benzer şekilde sel felaketini değerlendiren Samsun'un AKP'li Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz da olayda TOKİ'nin bir kusuru bulunmadığını belirtmiş ve “Konu TOKİ değil konu bir semavi (göksel) bir felaketle yağan yağmurdur” demişti.

2017’deki kar yağışında, şehre bu defa (aç kaldıklarından) kurtlar değil tilkiler inmişti.
Kar yağışı nedeni ile trafikte uzun araç kuyrukları oluşmuş, bazı araçlar oldukları yerden kalkamamıştı.
Otobüs ve minibüsler trafikte kalınca vatandaşlar yoğun kar yağışı altında yürümek zorunda kalmış, yollar kapanmış, araçlar yol kenarlarında terk edilmişti.
Atatürk Havalimanı’ndaki birçok uçuş iptal olurken, deniz otobüsü seferlerinde de aksamalar yaşanmıştı.
Kar kalınlığı 122 cm’ye ulaşmış, TIR’ların trafiğe çıkması yasaklanmıştı.
İBB Başkanı ise AKP’li Mevlüt Uysal’dı.

Yaşanan bu felaketleri bugün “Biz, kardeşlerim, inşa ve ihya için varız. Laf ola beri gele yok. İcraat, icraat, icraat. AK Parti iktidarı budur.” diyen AKP’li Cumhurbaşkanı’na o günleri -unutabilmiş olma ihtimaline karşın- hatırlatmakta fayda vardır.
Çünkü Kodes’in dediği gibi, “Alışmak zamanla mümkün, unutmak imkansız”dır.

Söz “unutmamaktan” açılmışken, işin doğrusu, AKP iktidar hayatı boyunca sürprizlerle dolu oldu.
Örnek vermek gerekirse, AKP’nin bugünkü hale gelmesindeki olayların dönüm noktası olarak 2013 yılı öngörülebilir.
Önce Gezi Parkı olayları başlamış, sonrasında ise 17/25 Aralık ile derinleşmişti.
15 Temmuz'dan sonrası ise dayanılmaz bir hal aldı.
Hesabı verilmeyen 128 milyar Dolar ve niceleri ise asla unutulamaz!
Bütün bunların üzerine birkaç yıldır katlanan ekonomik krizi de eklediğimizde, tablo net bir şekilde ortaya çıkmış oluyor.

“Aşk öyle bir şeydir ki kişinin sevdiğinde yok olmasıdır. Biz sizi seviyoruz ve sizde yok oluyoruz. Bununla da kalmıyoruz hizmetlerimizle yatırımlarımızla sürekli eğitimde 76 üniversite ile başladık şu anda Türkiye'nin 81 vilayetinde 206 üniversitemiz var. Üniversitesi olmayan ilimiz yok.” derken, acaba “bizleri yok ettiğini” kast ediyor olmasın?
…ve evet, birçok okul ve üniversiteler açıldı, açılıyor ancak içinde beyin olmadıkça bina yapmakla eğitimin verilemeyeceğini size hatırlatmak gerekir Sayın Erdoğan.

“Dünyada giderek daha çok güçlenen bir devletimiz geniş hak ve özgürlük alanımız giderek büyüyen bir ekonomimiz var. Geleceğimize güvenle bakmak için gereken her türlü imkana sahibiz. İstikrar, güven var. Bu bizi dünyada güçlü ülkeler arasına yerleştirdi.” derken özellikle İstanbul başta olmak üzere kiralık ev fiyatları, doğalgaz, su, elektrik faturalarının çılgınca artması ile hangi büyüyen ekonomiden bahsettiğiniz gerçek bir merak konusudur.

“Geçtiğimiz Aralık ayının 20'sine kadar döviz kurunda yaşanan suni dalgalanmanın önünü nasıl kestiğimizi biliyorsunuz. Enflasyonun sizlerin üzerinde ciddi bir yük haline dönüştüğünü biliyoruz, görüyoruz. Tekrar ediyorum faiz ile mücadelemi biliyorsunuz. Faizi indireceğiz ve indiriyoruz. Bilin ki enflasyon da inecek, daha düşecek. Asgari ücrette verdiğimiz sözü tuttuk mu? Tuttuk, ve 4 bin 250 liraya çıkardık. Memur ve emekli maaşlarına kadar çalışanlarımızın gelirlerine yaptığımız yüksek zamlarla insanımızı enflasyona ezdirmedik. Döviz kuru istikrara kavuşur, enflasyon düşer pahalılık ortadan kalkar. Bunların hepsi de gelip geçicidir. Ama üretimde, istihdamda, ihracatta yakaladığımız başarılar kalıcıdır.” diyorsunuz ya “enflasyon” dediğiniz zıplayan bir top mudur ki “düşecek” dediğinizde düşsün ya da bir kamyon mudur ki frene basıldığında durabilsin?

Türkiye’de turizm gelirinin %103 bandında artışının neye ve kime göre arttığı sorusuna, bir önceki yılda turizm gelirinin Pandemi nedeni ile 2019 yılına göre %65,1 azaldığını hatırlatmayı borç bilirim.

İhracatçıların mutsuz edildiği, petrolün varil fiyatının 90 Dolar’ı aştığı günlerdeyiz ve hal böyle olunca da cari açığın kapatılması hayal gibi görünüyor.

Bütün bunlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan son iki buçuk yıllık dönemde para politikalarındaki görüş ayrılıkları nedeni ile üç Merkez Bankası Başkanını görevden aldı.
Bu adımlar Lira'ya büyük darbe vururken para politikalarının öngörülebilirliği ve güvenilirliği piyasalarda zarara uğramış oldu.
Değiştirilen TÜİK Başkanlarını saymıyorum bile…

Yaşanan bu durumlar da doğal olarak özellikle halk üzerinde bir gerilim yaratmaktadır.

Türkiye “intikamcılık” duygusu ile geleceğe hazırlanamaz.
İntikamcı bir zihniyetle gelecek kurulmaz.
Ülkenin başında mevcut Cumhurbaşkanı gibi bir örnek olduğu sürece –maşallah- “yiğidimiz” de bol olur.
Esip savurmaya, kahramanlık naraları atmaya gelince herkes gürlüyor, bağırıp çağırıyor.
Oysa bugünlerde en az ihtiyacımız olan şey budur.
Bizim sakin akla, barışçı duygulara ihtiyacımız var.

“İktidara gelince, sizi şöyle, böyle yapacağız” boş laflarına ve sorumsuzluğuna da göz yumamayız.
Ayrıca muhalif olduğunu söyleyenlerin “Sizi cezalandıracağız, mahkemelerde süründüreceğiz” gibi söylemlerde bulunması da siyasi olarak da anlaşılabilir bir şey değildir.
Bu milletin %70'inin en az bir kez AKP'ye oy verdiği bilinen bir gerçektir.
Peki, siz “bu milleti” mi cezalandıracaksınız?

“Ülkemizdeki kimi çevreler üzüntüyle belirtmek isterim ki bu gavurların değirmenlerine su çekmek için adeta birbirleriyle yarıştılar. Hamdolsun başaramadılar, başaramayacaklar. Halbuki bunlar daha kendi partilerini yönetmekten acizler. Bunlar kendi belediyelerinde şehirlere hizmet vermekten acizler. Bunlar ülkenin çıkarlarını içeride ve dışarıda savunmaktan acizler. Bunlar milletin geleceği için en küçük bir hayal kurmaktan vizyon belirlemekten acizler. Çünkü bunlar milletimizin, ver yiyem, ört yatam, bekle canım çıkmasın diye tarif ettiği türün unsurlarıdır.” dediğiniz, ötekileştirdiğiniz bu insanlardan nasıl ve hangi yüzle oy isteyebileceksiniz?
Bu dil, Türkiye'yi kargaşaya ve kardeş kavgasına, çatışmaya götürecek bir dildir.
Bu dilin en üst düzeyde muhalifler tarafından da reddedilmesi gerekiyor.

Ülkedeki bu gerilim ekonomiyi, yatırımları, hukuku, demokrasiyi de baltalıyor.
12 Eylül'ün birkaç ay öncesinde rahmetli Bülent Ecevit, “Bu ülke bu durumu kaldıramaz, birisi gelir düdüğü çalar” demişti ve bu, ciddi bir uyarı idi.
85 milyonluk bir ülke bu büyük gerilimi kaldıramaz.
Dolayısı ile siyasilerin barışçıl bir dile dönmeleri ve seçimlerin tek çare olduğunu görmeleri gerekiyor.

Eyyy Erdoğan, eğer “unutmak” 7 harfi yan yana getirmek kadar kolay olsaydı, biz de 5 harfi yan yana getirip “mutlu” olurduk…

Aşkım TAN
31.01.2022 – Ankara
askimtan@yahoo.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.