Doğan Satmış
Vur kaç kültürü, Somali ve Digitürk
Japonlar neden bu kadar başarılıdır diye sorarsanız, bunun tek kelimelik bir cevabı vardır:
Çünkü dürüsttürler.
Yıllar önce Tokyo’da Nikon marka bir fotoğraf makinasının fiyatını incelemiştim; yan yana duran iki aynı model kamera vardı, birindeki fiyat, ötekinin neredeyse üçte bir oranında daha ucuzdu, satıcıya “Bu ikisi aynı mı?” diye sordum, “Evet” dedi, “Peki neden bu daha ucuz?” deyince de şöyle yanıt verdi:
“Evet ikisi de aynı ama pahalı olan Japonya’da yapıldı, öteki Endonezya malı.”
Biz dahil başka bir ülkede olsa, ikisi de aynı olduğuna göre, ikisine de aynı fiyatı koyup, satarlardı, gerisini de hiç düşünmezlerdi. Yine Japonya’da aynı yere giden iki taksiden birinin taksimetresi fazla yazınca da şoför öteki kadar ücret talep etmiş, fazlasını almamıştı, Japonya’nın farkı işte buradaydı, soygunculuk veya vur-kaç kültürü değil, dürüstlük önemliydi.
Digitürk’ün altta anlatacağım örnekteki aboneleri aldatmaya yönelik muamele şeklini görünce, Japonların bu dürüstlüğü aklıma geldi. Şimdi size bir Digitürk abonesinin başından geçenleri yazacağım, şöyle anlattı:
Xxx
“Bildiğiniz gibi havalar kötüleşmeye başladı, böyle fırtınalı bir fırtınalı bir geceden sonra evdeki Digitürk bozuldu, abone olarak çağrı merkezine başvurdum, bir iki gün salladıktan sonra servis yolladılar, sonunda, evdeki Digitürk kutusunun bozuk olduğuna karar verdiler ve yenisiyle değiştirdiler, yenisini değiştirirken, hiçbir ücretten söz etmediler, hatta kendilerine, ‘kutuyu değiştirdiniz, kumandası da değişmez mi?’ diye sordum, hayır ‘sizdekini kullanın’ dediler ve gittiler. Ne oldu dersiniz; bir süre sonra bin 839 lira 33 kuruşluk bir fatura gelmez mi? Asgari ücretin altıda biri, yani eğer ben asgari ücretle çalışıyor olsam, benim 5 günde kazandığım tüm parayı birden fatura olarak yansıtmışlar. Sonra baktım, faturanın detayları şöyle:
1625 TL harddisk bedeli
70 TL kumanda kayıp bedeli
80,33 TL ana paket
64 TL ek paketler.
Toplam: 1.839,33 kuruş.
Hemen Digitürk’ün 4737373 numaralı çağrı merkezini aradım. Efendim, sizin cihaz bozulmuş, onu değiştirmişler, o yüzden dediler. E hani cihazı siz ücretsiz veriyordunuz. Ayrıca cihaza bir harddisk taktıysanız neden beni, bunun fiyatı 1625 küsur liradır diye uyarmadınız, benim onayımı almadan 1625 liralık cihazı neden bana bıraktınız, faturayı nasıl önüme dayadınız?
Karşıdan cevap yok.
Peki, bana yeni uzaktan kumanda da vermediniz, bunu niye yazdınız?
Buna da cevap yok.
Ben de iptal etmek istedim Digitürk aboneliğimi, “Tamam ederiz ama, sizin sözleşmeniz var, 450 küsur lira da ona isteriz” diye pişkin pişkin demezler mi, oysa böyle bir sözleşme de imzalamamıştım.
Ayrıca kutunuzu da bilmem neredeki (tabii şehrin bir ucunda) ofise bırakacaksınız.”
Kısaca, fırtınalı bir geceden sonra bozulan Digitürk kutusu için harcanan para 2000 lirayı geçti, vatandaşın 20 yıllık aboneliği de bitti, şehrin bir ucundaki şubeye gitmek de cabası.
Digitürk’ün Katar merkezli Bein Medya Grubu’nun olduğunu biliyoruz. Anlaşılan bir Japon dürüstlüğü ile karşı karşıya değiliz, tersine Arapça konuşanlara Türkçe dert anlatamıyoruz.
Normal faturaları ucuz tutmaya özen gösterirken, başka bahanelerle faturayı şişirme yöntemi bulmuşlar; birinin evindeki Digitürk kutusu mu arızalandı, bastır faturayı, nasılsa Türkiye’de adalet yok, itiraz mevki yok, hakkını arasan, üç sene sonra cevap alırsın.
Oysa hepimiz biliyoruz ki, internetten bir buzdolabı bile alsan, beğenmezsen iade edersin, ama bu kural, Katarlıların Digitürk’ünü bağlamıyor demek ki.
Artık Türkiye o hale geldi ki, Somali’nin cumhurbaşkanının oğlu gelir, vatandaşın olan iki çocuk babası talihsiz kuryeye çarpar, öldürür, kaçar sen sonra fark edersin.
Yemenli bakanın oğlu gelir vatandaşına çarpar yaralar kaçar.
Bunları bakan gibi bir yetkiliye sorduğunda da “Kardeşim şimdi sırası mı, Filistin var” diyerek konuyu kapatır.
Oysa bilirsin ki, Filistin konusunda da gemiler farklı yöndedir, demeçler farklı yöndedir.
Memleket tam bir ‘Kör tuttuğunu öper’ arenasına dönmüş durumda.
Allah acısın.