Gülçin K. İNCEİPLİK
YETMEZ AMA EVET
Bir zamanların siyasi reklam kampanyası olarak görülen yetmez ama evet eğilimi günümüzdeki ekonomik tabloya cuk oturdu.
Neden mi?..
Merkez Bankası uzun zamandır beklenen politika faizi indirimini, hiç beklenmeyen bir zamanda dün itibariyle gerçekleştirmiş oldu.
Faiz artırımını örtülü bir şekilde devam ettirebildiği için bu ayki kurul kararından açıkçası bir değişiklik beklemiyordum. 200 baz puan artırımı duyunca, birçoğunuz gibi ben de yetmez ama evet dedim.
Neden yetmez?..
Bu bizi ne kadar idare eder derseniz bir dahaki kurul kararına kadar. Yani 1 ay kadar.
İçinde bulunduğumuz noktada sadece Merkez Bankası kararları ile çözülemeyecek kadar derin sorunlarımız var. Kaldı ki ekonomide olması gereken ile beklenti birbirini izlemeyince güven sorunu daha da çok büyüyor.
Evet, olması gereken faizlerin artırımı idi ancak bu beklenmiyordu. Karar ekonomi çevreleri için sürpriz olunca beklenilen etkiyi de yaratamadı.
Öte yandan sanıldığı gibi Merkez Bankası’nın etkinliğini faiz değil, enflasyon belirler. Enflasyon kontrolden çıktığından beri bu sorun gündemde.
Nitekim Kurul kararında da normalleşme sürecindeki kredi ivmesinin enflasyonda beklenen düşüşü gerçekleştiremediğine dikkat çekilerek Ağustos ayından bu yana örtülü bir şekilde yükseltilen faizin daha net adımlarla artırıldığı görünüyor.
Neticede karar doğru ama yetersiz!
Mevcut enflasyon oranlarına baktığımızda politika faizi hala düşük seviyelerde. Her ne kadar gerçek enflasyonun TÜİK’in verileri ile gizlendiğine dair inanç toplumda ağır bassa da resmi olarak yayınlayan enflasyon verileri dahi (yüzde 11,77) bugünkü kurul kararı ile yüzde 10,25 olan politika faizinden yüksek durumda.
Haliyle, Türk Lirası’nın değer kazanabilmesi için artık yalnızca faiz artırımı yeterli olmayacak. Merkez Bankası’nın bundan sonra sürdürülebilir ve güvenilir bir politika izlemesi kaçınılmaz.
Ama o da yetmeyecek!
Etkin ve bağımsız bir para politikası ile birlikte etkin bir maliye politikası da şart.
Ama o da yetmeyecek!
Tüm bunlarla eşgüdümlü olarak hayata geçirilmesi gereken yapısal reformlar var.
Ve bu yapısal reformların öncelikli olarak ekonomi alanında değil eğitim, adalet ve hukukun üstünlüğü gibi konularda başlaması gerekiyor.
Sonrasında ise ekonomik alanda öncelikli olarak adil bir vergi sistemi kurulmalı,
Tüketim, borçlanma ve ithalata dayalı büyümeden vazgeçilmeli
Hazine ve Maliye Bakanı sıklıkla “ihracata, yüksek katma değere ve istihdama dayalı bir büyüme modeli ile bir değişim yaratmak” amacında olduklarını vurguluyor.
Peki bunu hayata geçirebilmek için atılacak adımlar belliyken, o adımları neden hala göremiyoruz?
Örneğin; bunun için üretimde verimlilik sağlamak gerekiyor.
Nasıl mı?..
Üretimin temel yapı taşı olan beşeri sermayeyi kullanmak.
Kısacası büyüme modelinde bir değişim yaratmak istiyorsak -insana- yatırım yapmamız gerekiyor.
Pandemi günlerinde de tecrübe ettiğimiz gibi, zar zor yetişen doktorlarımız beşeri sermayemizin en iyi örneklerinden biri olduğunu göstermedi mi?
İnsana yatırım olgusunun temeli nitelikli bir eğitim sisteminden geçiyor. Bu ülkedeki her çocuğun yeni nesil bilim ve teknoloji diliyle iyi bir eğitim alması sağlanmalıdır.
Nitelikli ve verimli bir iş gücü yaratmak istikrarlı bir ekonomik büyümenin en temel şartlarından biri. Ancak, aynı zamanda yaratılan vasıflı insan gücünü ülkeden kaçırmayacak bir liyakat, adalet ve hukuk sistemi de kurmalı.
Nitekim bu yıl SGK, TÜİK gibi birçok devlet kurumu hazırladıkları raporlarda beyin göçü alarmı verdi.
2016 yılında yurt dışına göç eden vatandaşlarımızın sayısı 69 bin 326 iken,
2017 yılında bu sayı yüzde 63’lük bir artışla 113 bin 326,
2018’de ise bu sayı 328 bin 918 seviyesine ulaştı.
Bu sayıların çoğunluğunu ise 25-29 yaş aralığındaki gençler oluşturuyor.
2018 yılında açıklanan, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın (TEPAV), Almanya merkezli İstihdam Araştırma Enstitüsü Beyin Göçü veri tabanının verilerine dayandırarak yaptığı hesaplamaya göre, beyin göçünün Türkiye ekonomisine maliyeti 200 milyar doların üzerindeydi. Çünkü göçüp giden her parlak beyin yurt dışına giden doğrudan yatırım anlamına geliyor.
Kısacası, Merkez Bankası’nın para politikası, yönetimin maliye politikası her ne ise, ekonomiyi artık bu politikalar istikrarlı kılamayacak. Asıl değişim yaratacak olan gençlere yeniden umut vaat edecek ve beyin göçünü tersine çevirecek olan reformlardır.
Bu reformların başını da eğitim, adalet ve hukukun üstünlüğü çekiyor.
Gülçin KAYA İNCEİPLİK
25.09.2020
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.