Nuray Başaran
AK PARTİ'DE NELER OLUYOR? (3)
Ak Parti ile yazılarımızın üçüncüsünde bugün, ‘ Türkiye’de gerçek manada adam kıtlığı mı var?’ sorusuna cevap arayacağız.
Zira Ak Parti içindeki en büyük rahatsızlıkların başında, her seçim ve her önemli atama öncesinde , hep belirli isimlerin adının geçmesi ve hep aynı kişilere görev verilmesi yer alıyor.
Hatta ve hatta bir kişiye aynı anda 3-5 görev birden verilmesi….(Bir çok ismin kaç görevi var elbette biliyoruz ama bizim işimiz kişilerle olmadığı için isimlendirmiyorum... Zira konumuz sistemin neden bunu yaptığı? Ve ihtiyaçlar? )
Üstelik de normal şartlarda bu verilen unvanları,bir kişinin hakkıyla yerine getirebilmesi için insanüstü bir hıza ve bedene,zekaya ve çalışmaya sahip olması lazım.
Peki 4-5 kişiye verilip istihdam yaratmak da mümkünken, bu görevlerin tümü neden tek bir kişiye veriliyor?
Gerçekten bu kişiler, Ak Parti kulislerinde sessizce söylendiği gibi, ‘bulunmaz Hint kumaşı mı?, Yoksa bunlar yüzyılda bir dünyaya gelen insanlar mı? ’ Yoksa ülke yönetiminde görev alabilecek kişiler, devre dışı mı bırakılıyor? Herkes ‘defolu’ da, kötünün iyisi mi seçiliyor?..
Soruları çoğaltabiliriz.
Zira Türkiye’de yüzde 51 oy alan bir partinin, yeni isimler ve yeni adaylar ortaya çıkaramıyorsa orada sorunu var demektir.
Kulislere bakılırsa, hala daha eski bakanlardan Mehmet Özhaseki Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı (Ki bu konuyu yarın ayrıca yazacağım detaylarıyla), yine eski bakanlardan Mehdi Eker Diyarbakır adayı. Hatta kulislere göre, mevcut Tarım Bakanı da Manisa Belediye Başkan adayı… (O bakan ki, bir Tarım Bakanı olarak etle ilgili sıkıntıya, ‘ insanların gelir gücü arttığı ve çok et yedikleri için et sıkıntısı yaşandığı’ teşhisi koyabiliyor. Ve bunu medya bir cümle ile önemsiz bir şekilde geçiştiriyor.
Yine Turizm Bakanı ETS TUR’un sahibi Mehmet Ersoy, kendisini hala daha TUR Şirketi sahibi zannediyor olmalı ki, son zamanda gazetecileri toplayıp toplayıp birlikte geziler düzenliyor.
Amacı ne bilmiyorum ama sonuçları itibarıyla gazeteciler, o gezi sonrasında yazdıklarıyla elbette bakanın piarını yapıyor.
Oysa bulunduğu makamda kendisinin değil Türkiye’nin piarını yapmak önemli görevleri arasında . Sayın bakan sizin değil, Türkiye’nin piarının yapılmasına ihtiyacımız var.
Merak etmeyin, zaten mevcut medyada kime ne söyleseniz sizin lehinize zaten haber yapar. En azından şu an medyanın iklimi buna uygun.
Eğer ille de gazetecilere gezi yapmak gibi sizi mutlu eden bir durum varsa, bari yabancı medyaya gezi düzenleyin. Belki böylece yurt dışında lehimize bir iki şey yazılır…
Umarım bu yazdıklarım ihbar niteliği taşır. Başta Turizm Bakanlığı olmak üzere, kaç bakanlığın ulaşımı için biletleri hangi TUR Şirketinden alınıyor?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bunu biliyor mu? Eğer bu TUR şirketi bir bakana aitse, o bakan tüm resmi kurumlardan (ulaşım biletleri üzerinden) komisyon alıyor durumuna düşmez mi?
Gördüğünüz gibi örneklere başlayınca arkası geliyor. Konumuza dönecek olursak:
Devletlerde, büyük devletlerde ve büyük siyasi hareketlerde, mutlaka yedek kişiler bulunur. Zira bir ülkenin önemli kişileri de aynı uçak ve aynı taşıta bindirilmez. Kaza ve ölüm hali olur diye.
Siyasi hareketler de bir kadro hareketidir. Ki Atatürk, İnönü, Demirel, Erbakan gibi liderlere baktığınızda, çok iyi kadroların yanlarında olduğu da bilinir. O kadrolar ki, liderin hangi olay karşısında nasıl hareket edeceğini bilir. Hangi hamleleri yapacağını ve yapması gerektiğini hazırlar. Yani adına ister ‘ak saçlılar’ deyin, ister Türk geleneğine gidip ‘hakan- sultan’ deyin…
Ayrıca devletin sevk ve idaresi de kişilerle değil kurumlarla yapılır.
Nitekim geçmişte DPT vardı. Ki Demirel ve Özal gibi liderler bu kurumdan gelmişti. Güvenlik kurulları vardı. TODAİE devletin yöneticilerini yetiştirirdi. Keza Milli Güvenlik Akademisi de bunlar arasındaydı.
Şimdi yoklar.
Bu kurullar ve kurumlar devleti yönetenlerin dış dünya ile de bağını kurarlardı.
Neyse gelinen noktada, bu kadar genç nüfus var. Ancak yeni lider yok.
Peki neden?
Geçmiş dönemlere baktığımızda, yine liderlerin yetiştiği yerler arasında öğrenci dernekleri, vakıflar ve sivil toplum kuruluşlarını görüyoruz. Ancak Türkiye’deki 60 ve 80 ihtilaliyle tüm bu kuruluşların dağıtıldığı da gerçek.
Yani eğitimli gençlerin mutfakları kapatıldı.
Daha geriye gidersek Osmanlı’daki devlet yönetiminin Enderun’da yetiştiğini görürüz. Selçuklu’da ‘Lalalık Teşkilatı’nın kabiliyetli insanları nasıl yetiştirdiği ortada ve açıktır. Ak Şemsettin, Şeyh Edebali .. daha niceleri bu kurumda yetişmişlerdir.
Son zamanlarda ne yazık ki, bazı tarikat kılıklı vakıf ve derneklerin tavsiye ettikleri kişileri göreve getirmekle yetinmek,ülkenin geleceği açısından yetersizdir. Hatta tehlikelidir. Ki 15 Temmuz gerçeği de ortadayken… Yeni tedbirler almanın zamanıdır…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.