Aşkım Tan
Biz Ölünceye Kadar
Mustafa Kemal Atatürk'ün “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” sözünün bu şekilde kısaltılarak aktarılıyor olması, doğrusu "neden taarruz değil de ölmek?" sorusunu akla getirir.
Bu sözden yola çıkarak, bilmeyenler için detaylı bir açıklama paylaşıyorum:
Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil, yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.
1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla itilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar.
Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar.
Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını; Fransızlar ise Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havan topu ile dövdüler.
Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle 11 ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden, Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.
24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı boğaz sularında görüldü.
Bu denizaltıyı gören topçularımız, düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı.
2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı.
Derinden engelleri aşarak boğaza girdi.
750 metre ileride bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı.
Zırhlımızda bulunan subaylardan 10’u ve erlerimizden 24’ü şehit düştü.
19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti.
Boğaza iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi.
Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.
İtilaf devletlerinin gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu.
Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı.
Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi.
Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı.
Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı.
Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla boğaza saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.
Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaza mayın hattı döşenmesi emrini verdi.
Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret mayın gemisi ile o gece 26 mayın, boğaza 11. hat olarak döşendi.
Boğazdaki mayın sayısı 11 hat olarak 400'ü aşmıştı.
18 Mart 1915
İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi.
Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile Inflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.
İkinci grupta İngiliz kalyon kaptanı komutasında Ocean, Irresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı.
Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.
İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak boğazı kolayca geçebileceklerini umuyorlardı.
Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar.
Rumeli mecidiyesi ile merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu.
Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi.
Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı.
Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı.
Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu.
Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı.
Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu.
Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu.
Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu.
Bu korkunç karşılıklı bombardıman, bir saat kadar sürdü ve yabancı bir yazar durumu şöyle ifade etti:
"İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolanlar da yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu."
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü.
Amiral Robeck, Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü.
Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu.
Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler.
Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı.
Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar.
"Çanakkale Geçilmez" kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor:
"Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden biri olayı 'bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti' şeklinde ifade etti."
Türk tabyaları, boğazı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler.
Bu arada düşman boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu.
Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar.
Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar.
Bu arada düşman savaş gemilerinden Inflexible, Irressitible büyük hasar gördü ve batanlar da oldu.
Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar.
Büyük kayıplar vererek "Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini" öğrendiler.
İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar.
Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu.
Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı.
Mustafa Kemal, Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi.
Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı.
19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal, Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere: "Süngü tak!" emrini verdi.
Daha sonra: "Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir" dedi.
Tarihin bu en büyük “siper savaşı” başlamıştı.
Siperler arası uzaklık 8-10 metre kadardı.
Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu.
Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu.
Her adım başına bir mermi düşüyor, toprak adeta tüterek kaynıyordu.
Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu.
Bu arada Mustafa Kemal, "Anafartalar Grup Komutanlığına" atandı.
Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti.
Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı.
Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.
Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Arıbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır.
19 - 20 Aralık'ta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak'ta da Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı.
Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.
Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü.
Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ileride başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.
Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır.
Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.
Sonuç itibari ile her veciz deyim, araştırılarak doğru anlaşılmaya muhtaçtır.
Aşkım Tan
18 Mart 2024 – Ankara
askimtan@yahoo.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.