Prof. Dr. Erkan SEVİNÇ
Galip
Bursa’daydım. Torunum Ali Kenan’ı okulunda ziyaret ettim. Koç Grubu’nca yapılan ve sonra devlete bağışlanan Koç Ortaokulu’nda okuyor. Çok güzel bir okul. Yemyeşil, spor tesisleri var. Sınıflarda kız erkek 30 öğrenci eğitim görüyor. Çifte tedrisat uygulanıyor. Öğrenciler “Hababam Sınıfı” ezgisiyle ders zili çalıp sınıflarına girince ben de okul karşısındaki bir bankta “Andımız”ın yazarı Reşit Galip’i hatırladım. Ve bilmeyenler için onun öyküsünü bir kez daha yazayım dedim.
Reşit Galip ya da Mustafa Reşit Baydur, 1893’te Rodos'ta doğmuş. Öğrenciliği devam ederken gönüllü olarak gittiği Balkan Savaşı'nda yaralanmış. Ardından Birinci Paylaşım Savaşı'nda Çatalca ve Kafkasya Cephelerinde savaşmış. Birinci Paylaşım Savaşı sonunda İstanbul'da Köycüler adlı cemiyetin kurucularından biri olmuş. Cemiyet, köylere yerleşip çalışan on beş gençten oluşuyormuş. Kurtuluş Savaşı‘nda köylerde milli mücadelenin propagandasını yapmak için bir örgüt kurmuş. 1923 Mart'ında, hekimlik yaptığı Mersin'e Mustafa Kemal Paşa geldiğinde Paşa'nın huzurunda konuşmuş ve gözlerine doğru bakarak şöyle demiş:
"Muhterem Gazi, sen yalnızca bu milletin bir kahramanı değilsin, sen bunlardan çok daha büyüksün. Sen bu milletin bir ferdisin. Senin birinci büyüklüğün, bu milletin bir ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmekliğindir."
Herkesin yüceltme yarışına girdiği günlerde Gazi'yi "milletin bir ferdi" sayan 30 yaşındaki bu gence Mustafa Kemal milletvekilliği önermiş ve Dr. Reşit Galip, Ocak 1925'te Meclis'e girmiş.Bir süre İstiklal Mahkemesi üyeliği yapmış. CHP İdare Heyeti'nde görev almış. Yine Atatürk'ün isteğiyle Serbest Fırka'yagirmiş.Ve Atatürk'ün sofrasına oturmuş. Onu Milli Eğitim Bakanlığı’na taşıyan süreç de o sofrada başlıyor.
1931 sonbaharıydı. O geceki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet'in bir yakınmasıyla başladı.Esat Mehmet, Atatürk'ün Harbiye'den "tabya öğretmeni"ydi.
Esat Mehmet, kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini belirtti. Bir tamim yayınlayıp daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyledi.
Bunun üzerine Dr.Reşit Galip söz aldı: "Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi" dedi. "Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. İnkılaplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz."
Sofra gerildi. Gazi vekilini zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmadı.
"Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız" dedi.
Ama Galip alttan almadı. "Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir. Sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez. Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez" diye kestirip attı.
Atatürk'ün kaşları çatıldı. "Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz" diye çıkıştı.
Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti. Ama Reşit Galip Milli Eğitim Bakanı'nı işaret ederek dedi ki: "Devrimci devrimcidir. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır."
Atatürk yeniden uyarma gereği duydu:
"Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?"
Dr.Reşit Galip cevap verdi:
"Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır."
Bunun üzerine Gazi'nin sabrı taştı: "Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı'na hakaret etmenize müsaade edemem" diye haşladı. Ama Reşit Galip sineceği yerde "Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm." deyince Atatürk "Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin" diyerek kibarca Dr.Reşit Galip'i sofradan kovdu.
Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktu "Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır." dedi.
Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp "Öyleyse biz kalkalım" dedi. Sofradaki bütün heyet ayaklandı, Dr.Reşit Galip'i sofrada yapayalnız bırakıp çıktılar.
Atatürk ertesi sabah Genel Sekreteri'ne Dr.Reşit Galip'i sorar."Sabaha kadar oturdu. Sonra da Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik" derler.
1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip'in Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmasını dinler; "Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile" demektedir. Atatürk birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. Onun yanına da, hocası Esat Mehmet'i oturtur.
Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı'nın 39 yaşındaki Dr.Reşit Galip olduğunu açıklar.
Reşit Galip'in bakanlığı sadece 13 ay sürdü. Bu süre içinde Darülfünun'dan üniversite reformunu başlattı. Çünkü Darülfünun üniversite olmaktan çıkmış, üstelik Kurtuluş Savaşı’na da uzak durmuştu. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini yine Dr.Galip sağladı. Eşi Zübeyre Hanım'ın deyimiyle "deli gibi çalışıyor" ama Atatürk'e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubuyla gidiyordu.
Aslında Atatürk'le araları iyiydi. O Gazi'ye "Paşam", Gazi de ona "Doktor" diye hitap ederdi.
Dr.Reşit Galip 1934 yazında Moda'daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken akciğerlerini üşüttü. Bir mucize eseri kurtulduğu bu kazadan sonra adeta ölümünü bekledi. Keçiören'deki bağ evinin kütüphanesine demir yatağını taşıtıp yedi ay kitaplar arasında yattı ve 1934'te 41 yaşında hayata veda etti..
Bilim yerine inancın konulmaya çalışıldığı şu günlerde Dr.Galip’lere o kadar ihtiyacımız var ki.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.