LİDER/1
Cüneyt Şaşmaz yazdı: LİDER/1
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"
Namık KEMAL
(...)
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
...
"Biz Türküz; tam manasıyla Türküz.
İşte o kadar.
Bize iyi Müslüman olmak kafidir.
Asya için ve Avrupa için bizim kanunumuz aynıdır.
Dostlara sahip bulunmak; istiklal-i tamımızı muhafaza etmek, her şeyi Türk cephesinden mütalaa etmek.
Bu realist görüştür."
Atatürk
...
Sadece ter akıtmak yetmez, neyi neden yaptığınızı her daim bilmek elzem.
Algı illüzyonu yaşamamak için "Gördüklerinin yarısına duyduklarınızın hiçbirine"!
Ne de olsa şark sofrası burası, okumuşu ayrı bir oryantal, takkelisi ayrı!
Dinci medya ne kadar kolpacı ise siyasal laik medya ondan aşağı değil!
Biri tesbih Kur'an satıyor, diğeri diyet seti, Atatürk posteri.
Hani Atatürk her şeydi, ağzına alan kaldı mı ya da Atatürk'ü kimler ağzına almış, yaşamları ne halde bakmak lazım!
Dersim'ciden, Narko'dan, Ticani'den Atatürkçü olur mu?!
...
- 7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı.
- 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı.
- 10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde yeni okulundaki hocasından dayak yedi.
Ailesi onu okuldan aldı.
- 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
- 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
- 25 yaşında sürgüne gönderildi.
- 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi olduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
- 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
- 30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı.
Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı.
Aylarca boş kaldı.
- 37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
- 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
- 38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden alındı.
- 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı.
Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.
- 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
- 39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu?!
42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!
Bu öykü, efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.
Mümin Sekman, bu öyküyü insanoğlunun azmine örnek olarak yazmış.
Diyor ki:
- Başarınızın önündeki engel ne?!
Paranız mı yok?!
Atatürk'ün de yoktu!
- Sağlığınız mı bozuk?!
Atatürk'ün de bozuktu!
- Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var?!
Atatürk'ün de vardı!
- Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu?!
Atatürk'ün de başına geldi!
- Aileniz çok zengin değil miydi?!
Atatürk'ünki de değildi!
- Amirleriniz hakkınızı mı yiyor?!
Atatürk'ünkini de yemişlerdi!
Vs vs vs...
Ezcümle:
Çaresizlikten yakınmayın.
Çare sizsiniz...
http://blog.milliyet.com.tr/hersey-seninle-baslar/Blog/?BlogNo=363976
http://www.muminsekman.com/basindan.php?s=5&b=68
...
Mustafa Kemal Atatürk’ün gizli bir defteri ya da vasiyet’i yok!
İstihbari mavra!
"Lüzumsuz çaba"!
Gazi’yi ayakta tutan matematik, 1776, 1789 çizgisi!
Kaldı ki, kendisinin de "hiçbir dogma bırakmıyorum" dediği sözü de orta yerdeyken, kulağı ters’ten gösterme çabası yersiz!
Vasiyet’i geçin, "Laik, çağdaş Cumhuriyet"e yani ‘milli emanet’e sahip çıkın yeter!
Ezberci eğitimden kaynaklı anlaşılmayan nokta, İkinci Mustafa Kemal konusu.
"Ben", değil "Biz" dediği yani "Atatürk kaftanı"nı taşıyan Milyon’lardan bir’isiyiz, dediğimiz hayat memat nüans nokta.
Mustafa Kemal öldüğü için o eserin sorumluluğu biz’lerde.
Şikayet etmek yersiz, sorumluluk duygusu olan herkes ne yapacağını bilir.
Asıl tartışılması gereken nokta, "İkinci Mustafa Kemal" konusu.
"Atatürkçüyüz" diyenler, ne kadar "iki Mustafa Kemal’den ikincisinin öğüdüne kulak verip, emanetine sahip çıkmış, Atatürkçü, ne kadar Atatürk’ün eserine sahip çıktı"; çıkmadı ise nerede kimler tarafından kafalar karıştırıldı?!
Her rozet takan, bayrak, poster sallayan Atatürkçü olsaydı, bugün bu nokta’da olur muyduk?!
"Atatürk", Türk’lüğün tarihinde omuz’dan omuz’a taşınan bir kaftan.
Mustafa Kemal ise "Tanrı" değil, ölümlü bir fani!
Yaşatmamız gereken eseri, biz’lere emanet ettiği eseri, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti.
...
Lider, insan yığınlarının yapıldığı maddeden başka bir şeyden yapılmış bir insandır.
O; dayanıklılığı, çalışması, inancı, sebatı, kısacası karakteri,etrafındaki insanlardan üstün olan fakat buna rağmen kendisini onların üstünde görmeyen, onlarla olmakla iftihar eden ve böylece onlara fark ettirmeden onları çalıştıran, onları heyecanlandıran, yürüten, onlara yol gösteren ve ışık tutan bir insandır.
Dünya tarihinin benzersiz liderlerinden biri; askerliği, idareciliği yani devlet adamlığı, inkılapçılığı ve en az bildiğimiz yanıyla fikir adamlığı ve eğitimci kişiliğiyle ATATÜRK’tür.
Ülkenin siyasi, idari, mali ve akademik kadrolarınca öyle fikirler ileri sürülmektedir ki; bu milletin aynı yüzyıl içinde bir dünya savaşı ve bir istiklal savaşı yaptığı, milli değerleri uğruna yüz binlerce insanını şehit verdiğine dair o harikulade tecrübeninhiçbir izi görülmemekte!?
Bugün aslında dün'dü...
Dün de mandacılık tartışılmış bugün de adı ne olursa olsun mahiyeti mandacılık olan aynı fikir tartışılıyor?!
Hayret uyandıracak bir taraftar kitlesi bulabiliyor ise o zaman bu milletin bu iki tartışma arasında mandacılığa karşı verdiği topyekun bir "İstiklal Savaşı"nın lüzumu ne olmuş?!
Atatürk; Osmanlı’nın son iki buçuk asrında yaşadıklarıyla; ezilmiş, hayata küsmüş, moral olarak çökmüş, kendi kararını kendi alma yeteneği zedelenmiş, düşüncesi dondurulmuş, dimağı mühürlenmiş bir millete tekrar kendi olabileceğini hatırlatan bir "Milli Lider"dir.
Liderlik; dimağı uyuşturulmuş bir toplumu tekrar ayağa kaldırmak için yeterli bilgi, bir yığın tecrübe, insanı tanıma ve anlama, ayrıca onu yönetim biliminin ilkeleri doğrultusunda yönetme gibi bir çok niteliği bir arada taşımayı gerektirir.
Atatürk bunlara sahipti.
Bir de bunlara ilaveten onun karizması, liderlik nitelikleri ve hayranlık uyandıran medeni cesareti vardı.
Bunlar, milletinin önüne düşmüş liderin artılarıydı.
Fakat milletini nasıl kendine getirecek, nasıl üzerine ölü toprağı serpilmiş yığınların uyanmaları ve dirilişleri hatta bununla da kalmayıp, tekrar medeniyet yarışına ortak olmaları sağlanacaktı?!
Atatürk, bunu Türk Milleti'ne; Türk’ün niteliklerini, Türk’ün tarihini, Türk’ün başarılarını anlatarak gerçekleştirdiği "motivasyon" ile sağlamayı denemiştir.
Bu tarz bir motivasyon, İstiklal Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir faktör olmuştur.
Atatürk; muasır medeniyetin yakalanması ve onun üzerine çıkılması savaşında da başarılı olmak için gösterdiği yol, verdiği güven ve moral motivasyon, gerek psikolojik derinlik ve gerekse hemen bütün toplum kesimlerine hitap edecek bir genişliğe sahip oluşuyla eşsizdir.
Atatürk; fert, grup ve toplum bazında insanoğlunun cesaret, güven ve bilinç kazanmasında, aktivite ve performansının arttırılması, her türlü sektörde üretiminin yükseltilmesinde "motivasyon"un yer ve önemini kavramış, bu esrarengiz silahı amaçları doğrultusunda başarıyla kullanabilmiş bir liderdir.
Bilimsel sevk ve idare; insan, malzeme, yer, tesisler ve zamandan en iyi şekilde faydalanma sanatıdır.
Atatürk, bu sanatın dünya tarihine mal olmuş en büyük dahilerinden birisidir.
O sadece asker, sadece Cumhurbaşkanı ve hatta onu yalnız bir başarılı idareciden ibaret saymak da, doğrunun tamamı sayılmaz.
O, her şeyden önce bir liderdir.
Türk devletinin İslam öncesi ve sonrası dört kutsalı vardır:
- Din ve Devlet,
- Mülk (vatan) ve Millet,
- Bağımsızlık,
- Çalışma ve Muasırlaşma.
Cumhuriyet, devlet başlığı altında; eğitim-bilim ve teknoloji de, muasırlaşma kavramı içinde telakki edilmektedir.
Atatürk, Türk milletini iyi tanımaktadır.
Onun son üç asırdır yaşadıkları, mağlubiyetleri, mahcubiyetleri, ekonomik, siyasi, bilim ve teknoloji sahalarındaki topyekün gerileme ve çöküntüye varan çözülmenin onu her şeyden evvel tam bir atalet ve demoralizasyona sürüklediğini, önce bunun önüne geçilmesinin gerektiğini bilmektedir.
Atalet, çaresizlik, zayıflık, fakirlik, kaybetmişlik..
Bunların sonucu olarak ümitsizlik ve moralsizlik...
Atatürk’ün Türk Milleti ile ilgili yeniden diriliş reçetesinin önemli ipuçlarını aldığı fikir kaynağı, zengin Türk tarihi ufkudur.
Atatürk’e göre; "Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kafi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır."
Ufkun ötesini görmenin yolu da, engin bir tarih formasyonuna sahip olmaktan geçmektedir.
Bunu bilen Atatürk, muhtelif konuşmalarında;
"Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarında çıkardığımız neticelerdir."
(...)
"Tarih, bir milletin nelere müstait olduğunu ve neler başarmaya muktedir bulunduğunu gösteren en doğru bir kılavuzdur."
(...)
"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" şeklindeki ifadeleriyle, fikri temelinin şekillenmesinde ve Türkiye devletinin geleceğinin planlanmasında tarihin önemli bir yer tuttuğu anlaşılmaktadır.
(Devamı Yarın)
Cüneyt Şaşmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.