Prof. Dr. İ. Hamit Hancı

Prof. Dr. İ. Hamit Hancı

Post-MoDern Tanker Savaşları

Prof.Dr. İ. Hamit HANCI

Av.Dr. Alp ASLAN, LTGS

Bölgesel savaşlarda petrol tankerleri ve ticari gemiler daha sıklıkla stratejik hedefler haline gelmektedir.

1980’lerde İran-Irak Savaşı sırasında Basra Körfezi ve Kızıldeniz’de yaşanan “Tanker Savaşı” olarak bilinen dönemden , 2022 sonrası Karadeniz’de devam eden çatışmalarda sivil deniz taşımacılığını hedef alan saldırılar artık “post-modern tanker savaşları” perspektifinde değerlendirilecektir. Analiz, adli bilimler bakış açısıyla kanıtlara ve olay incelemelerine dayanarak, mayınların kullanımı, insansız hava/deniz araçları (İHA/İDA), hibrit savaş taktikleri ve sivil gemilere yönelik saldırılara odaklanmakta; tarihsel bağlam ile güncel durum karşılaştırılarak, tanker saldırılarının evrimi ve sürekli tehdit altında olan deniz taşımacılığının güvenlik açıkları ortaya konulmaktadır.

Tanker Savaşı’nda taraflar çeşitli yöntemler kullanmıştır. Irak, genellikle Fransız yapımı Exocet gibi hava atılan güdümlü füzelerle saldırmış; Irak jetleri Suudi kıyı hattı boyunca alçak uçuş yaparak Körfez’e girerek İran’a ait veya İran’a giden tankerleri vurmuştur.

Bu stratejinin bir yansıması, Mayıs 1987’de ABD donanmasına ait USS Stark firkateyninin Irak uçağı tarafından yanlışlıkla İran tankeri sanılarak Exocet füzesiyle vurulmasıyla görülmüştür (37 denizci yaşamını yitirmiştir). İran ise daha asimetrik ve çeşitlendirilmiş taktikler benimseyerek hızlı botlu baskınlar, gemi topçusu, roket ve mayın kullanımı gibi yöntemlere başvurmuştur. Özellikle İran Devrim Muhafızları hafif sürat tekneleriyle konvoylara taciz atışları yapmış, Çin yapımı karaya konuşlu Silkworm anti-gemi füzeleriyle düşman hedeflerini vurmuştur.

İran, Körfez’in sularına gizlice mayınlar döşeyerek de önemli tehdit oluşturmuş, Temmuz 1987’de ABD bayrağına geçirilmiş Kuveyt süpertankerlerinden Bridgeton, İran mayınına çarparak ağır hasar almıştır. Bu dönemde ABD öncülüğünde batılı devletler konvoy sistemiyle tankerleri korumaya başlamış ve mayın tarama/saldırı görevleri için bölgeye askeri unsurlar sevk edilmiştir. Nitekim Eylül 1987’de Amerikan helikopterleri İran’a ait Iran Ajr gemisini mayın döşerken suçüstü yakalamış; gemiye el konulup üzerindeki mayınlar adli incelemeye alınmıştır. İran’ın karadan fırlattığı Silkworm füzeleri ise Ekim 1987’de Kuveyt açıklarındaki Sea Isle City tankerini vurup mürettebata zayiat verdirmiş, bunun üzerine ABD misilleme olarak İran’ın bazı açık deniz petrol platformlarını imha etmiştir.

Tanker Savaşı’nda hedef alınan gemiler sadece İran veya Irak’a ait değildi; dünyanın farklı ülkelerine ait birçok ticaret gemisi bu “zorunlu savaş”ın kurbanı olmuştur. 1981-1987 arasında 400’den fazla gemi füzeler, bombalar veya mayınlarla hasara uğratılmıştır. Savaşın zirve yaptığı 1987 yılına gelindiğinde toplam 451 gemi saldırıya uğramıştı. Bu gemiler Liberya, Panama, Yunanistan, Japonya, Türkiye gibi tarafsız ülkelerin bayraklarını taşıyordu ve mürettebatları sivil denizcilerden oluşuyordu. Saldırılar sonucunda 100’ün üzerinde denizci hayatını kaybederken, yüzlercesi yaralanmış ve 1981-1987 arasında 30 milyon tondan fazla yük zarar görmüştür. Sigorta primlerinin fahiş şekilde artması ve gemi kira ücretlerinin yükselmesi küresel petrol ticaretine maliyet getirmiştir.

Körfez’deki seyir emniyetinin tehlikeye girmesiyle ABD, Birleşik Krallık ve Fransa gibi güçler devreye girerek Kuveyt tankerlerini refakatle koruma altına almıştır (Earnest Will Operasyonu). Bu uluslararası müdahale, çatışmanın daha da tırmanmasını engellemeye çalışsa da Nisan 1988’de Amerikan firkateyni Samuel B. Roberts bir İran mayınıyla ağır hasar alınca ABD, “Praying Mantis” Operasyonu ile İran donanmasına ait hedefleri imha ederek doğrudan çatışmaya girmiştir. 1988’de İran ve Irak Birleşmiş Milletler aracılığıyla ateşkese zorlanarak Tanker Savaşı dönemine son verilmiştir.

Basra Körfezi’ndeki bu tanker krizine paralel olarak, 1984 yazında Kızıldeniz ve Süveyş girişinde gizemli mayın patlamaları yaşanmıştır. Temmuz-Ağustos 1984’te Kızıldeniz’in güney girişinde ve Süveyş Kanalı’na giden yolda en az 17 ticaret gemisi mayın patlamalarından etkilenmiş, bazıları hafif hasar görüp çekilmek zorunda kalmıştır. Bir radikal grup bu mayınlama eylemlerinin sorumluluğunu üstlenerek bölgeye 190 mayın döşediklerini iddia etmiş, olayın hemen ardından Mısır ve Suudi Arabistan, deniz trafiğinin kesintiye uğraması üzerine ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya gibi ülkelere mayın temizleme desteği çağrısında bulunmuştur. Uluslararası mayın arama ekipleri ve helikopterle mayın tarama filoları Kızıldeniz’de kapsamlı bir temizleme operasyonu (İngiliz “Operation Harling”, ABD “Intense Look”) gerçekleştirilmiş, Ağustos 1984’te bölge gemi trafiğine tekrar emniyetli hale getirilebilmiştir.

Kızıldeniz’deki bu örtülü operasyon, hibrit savaş taktiklerinin erken bir örneği olarak değerlendirilebilir

2022 Sonrasında ise Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle Karadeniz’de Post-modern Tanker Savaşları başlamış, Karadeniz, modern çağın bir çatışma sahnesine dönüşmüştür.

Bu bölge, özellikle Ukrayna’nın tahıl ve diğer emtia ihracatı için hayati bir deniz yolu olduğu kadar, Rusya’nın enerji sevkiyatı için de önemlidir. Çatışmanın ilk aylarından itibaren sivil gemiler de risk altına girmiş; harp başlar başlatmaz Karadeniz’de tarafsız gemilere yönelik birkaç ciddi hadise yaşanmıştır. Örneğin, Şubat 2022’de Odessa açıklarında Moldova bayraklı Millennial Spirit adlı küçük bir petrol tankerine bir Rus füzesi isabet ederek gemiyi infilak ettirmiş, gemi aylarca mürettebatsız şekilde denizde sürüklenmek zorunda kalmıştır. Temmuz 2022’de aynı terk edilmiş tanker, Rus Hava Kuvvetleri’ne ait bir Kh-31 füzesinin hedefi olarak ikinci kez vurulmuş ve içerisinde kalan tonlarca dizel yakıtı denize sızdırarak ciddi bir çevre tehdidi oluşturmuştur. Bu olay, savaş nedeniyle korunmasız kalan sivil gemilerin “gecikmeli çevresel bomba” haline gelebileceğini ortaya koymuştur.

Benzer şekilde Mart 2022’de Ukrayna limanlarında bekleyen yabancı bandıralı ticaret gemileri de bombardımanlarda hasar almış; bir Türk armatöre ait Yasa Jupiter isimli yük gemisi ve bir Bangladeş bandıralı gemi isabet alarak personel zayiatı vermişlerdir. Bu gelişmeler, Karadeniz’de sivil deniz taşımacılığının fiilen savaşın hedefi olabildiğini göstermiştir.

2022’den bu yana deniz mayınlarının kullanımı Karadeniz’de ciddi bir sorun haline gelmiştir. Hem Ukrayna hem Rusya, kıyılarını çıkarmaya karşı korumak için mayınlar döşemiş; ancak fırtınalar ve akıntılar bu mayınların yerlerinden koparak tüm denize yayılmasına yol açmıştır. 2022 Nisan’ından itibaren İstanbul Boğazı girişine dek sürüklenen mayınlar tespit edilmiş, Türk ve Romanya donanmaları pek çok başıboş mayını etkisiz hale getirmiştir. NATO üyesi Türkiye, Romanya ve Bulgaristan, Karadeniz’de yüzer mayın temizliği için ortak bir mayın karşı tedbir (MCM) görev gücü kurarak 2022’den bu yana 100’den fazla mayını imha etmiştir. Bu mayınlar doğrudan bir saldırı eylemi olmasa da Karadeniz’de ticaret gemileri için sürekli bir risk teşkil etmiş, boğazlardan geçen gemiler için seyir güvenliğini tehdit etmiştir. Savaşın ilerleyen safhalarında ABD istihbaratı, Rusya’nın Odesa açıklarına gizlice deniz mayınları bıraktığını, amacın Ukrayna’ya ait sivil tahıl gemilerini ve limanları risk altında göstererek sevkiyatı engellemek olduğunu öne sürmüştür.

Mayınlar, adli inceleme açısından sorumluluğu belirsiz bırakabilen araçlardır; zira patladıktan sonra geriye kanıt bırakmayabilirler veya patlamadan sürüklenirken hangi tarafın döşediğini saptamak güç olabilir. Bu belirsizlik, hibrit savaş bağlamında kasıtlı olarak kullanılmaktadır: Taraflardan biri mayınlarla alan deny etme stratejisi güderken, suçu karşı tarafa atmak için dezenformasyon da yapabilmektedir.

Karadeniz’de son dönemde tanker ve gemilere yönelik saldırıların post-modern karakteri en çok drone teknolojilerinin kullanımıyla ortaya çıkmaktadır. Ukrayna, geleneksel donanma gücü sınırlı olduğundan, yenilikçi İnsansız Deniz Araçları (İDA) geliştirerek Rus hedeflerine saldırmaya başlamıştır. Örneğin, Ağustos 2023’te Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU) ve Donanması’nın ortak operasyonuyla patlayıcı yüklü bir deniz İHA’sı (suüstü dronu) Rus yakıt tankeri SIG’e saldırmıştır. Bu insansız sürat teknesi, yaklaşık 450 kg patlayıcı ile yüklü olarak Kırım’ı Rusya anakarasına bağlayan Kerç Köprüsü yakınlarında seyreden SIG tankerine çarpmış ve gemide büyük bir yangın çıkarmıştır. Rusya, saldırıya uğrayan bu tankerin sivil olduğunu iddia ederek uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunsa da, Ukrayna kaynakları SIG’ın Rus ordusu için yakıt taşıyan bir ikmal gemisi olduğunu ve kendi karasularında bu tür hedefleri vurmanın “meşru müdafaa” kapsamında olduğunu açıklamıştır. Bu saldırıdan bir gün önce Ukrayna, yine insansız deniz araçlarıyla Rusya’nın Novorossiysk deniz üssündeki bir savaş gemisine hasar vermişti. Ekim 2022’den itibaren de Ukrayna, insansız hava araçları (İHA) ve insansız deniz dronlarını kombine kullanarak Sivastopol’daki Rus Karadeniz Filosu gemilerine saldırılar düzenlemiştir.

Bu gelişmeler, droneların asimetrik deniz harp yöntemleri olarak ne denli etkili olabileceğini göstermiştir. İnsansız sistemler, düşük maliyetle yüksek risk yaratabilmeleri ve operatörlere doğrudan bir tehlike oluşturmadan kullanılabilmeleri nedeniyle çatışmanın karakterini değiştirmektedir. Ayrıca, saldırgan taraf için inkâr edilebilirlik imkânı sunmaktadır: Ele geçirilen dron parçalarının menşeini kanıtlamak adli inceleme gerektirdiğinden, faili belirlemek zaman alabilir. Nitekim Haziran 2023’te İstanbul Boğazı yakınlarında tespit edilen bir suüstü dronu, Türk yetkililerce etkisiz hale getirilmiş; yapılan incelemede bu aracın muhtemelen Ukrayna tarafından geliştirilmiş bir “Sea Baby” sınıfı drone olduğu anlaşılmıştır. Böylece bölge ülkeleri, kendi karasularında dahi yabancı insansız sistemlerin dolaşabildiğine şahit olmuşlardır.

Karadeniz’de tanker ve gemilere yönelik saldırılar, doğrudan askeri saldırıların ötesinde psikolojik ve hukuki boyutlarıyla hibrit savaş niteliği taşımaktadır. Temmuz 2023’te Rusya, Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekildikten hemen sonra Ukrayna limanlarına gidecek tüm gemileri “düşman askeri malzeme taşıyor sayacağı” yönünde tek taraflı bir uyarı yayınlamıştır. Rusya Savunma Bakanlığı, 20 Temmuz 2023’ten itibaren Ukrayna limanlarına yönelen her geminin potansiyel askerî hedef sayılacağını ilan ederek, bu gemilerin bayrak devletlerini de “çatışmaya taraf” addedeceğini duyurmuştur. Nitekim hemen ardından Odessa ve Mikolayiv limanlarına düzenlenen yoğun füze ve İHA saldırıları, Ukrayna’nın tahıl ihraç altyapısını ciddi şekilde tahrip ettmiştir. Bu tehditkar beyan, gemilere fiilen saldırı olmasa bile sigorta şirketlerinin ve armatörlerin Karadeniz’e gemi göndermesini caydırmaya yönelik bir psikolojik harp hamlesi olmuştur. Ukrayna tarafı da buna karşılık olarak Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki bazı limanlarını (Novorossiysk, Tuapse vs.) savaş riski bölgesi ilan ederek Rus limanlarına gidecek gemilerin benzer tehlikeyle karşılaşabileceğini bildirmiştir. Böylece taraflar, 1980’lerde Körfez’de görülen “karşı tarafın ticaretini boğma” stratejisini modern bir biçimde sürdürmeye başlamışlardır.

2023-2025 de, Karadeniz’de yaşanan somut saldırılar, tanker savaşlarının post-modern bir versiyonunun geliştiğini göstermektedir. Ağustos 2023’te Ukrayna, Rusya’nın yasa dışı petrol ticaretinde kullandığı “gölge filo” tankerlerini hedef almaya başlamıştır. SIG tankeri dışında, Kasım 2025’te Karadeniz’in Türkiye sahiline yakın uluslararası sularında MT KAIROS adlı Rusya’ya ait bir Aframax petrol tankeri seyir halindeyken harici bir patlama sonucu alev almış, geminin 25 mürettebatı tahliye edilirken yangın güçlükle kontrol altına alınmıştır. Türk yetkililer, KAIROS’un Novorossiysk limanına giderken dış etkiyle hasar gördüğünü ve sabotaj ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmişlerdir. Yine aynı günlerde Gambiya bayrağı taşıyan ancak Rus çıkarları için sefer yapan VIRAT adlı bir başka tanker de 35 deniz mili açıkta insansız deniz araçlarıyla saldırıya uğramış ve sancak tarafında su hattının biraz üzerinde yarık açılarak hafif hasar almıştır. Türkiye Milli Savunma Bakanlığı, VIRAT’ın arka arkaya iki kez insansız deniz aracı saldırısına uğradığını ve geminin stabil durumda limana çekildiğini açıklamıştır. Bu her iki tanker de Ukrayna savaşına ilişkin yaptırım listelerinde yer alan, Rusya’nın yaptırımları delmek için kullandığı gizli filo gemilerindendi. Saldırıları hiçbir taraf resmen üstlenmese de uluslararası gözlemciler bunun Ukrayna’nın deniz İHA kapasitesinin bir yansıması olduğunu değerlendirmektedir. NATO ise Aralık 2023’te üye ülkelere bir uyarı yayımlayarak Karadeniz’de sivil tankerlerin hedef alındığı bu saldırılar konusunda teyakkuz çağrısı yapmıştır. İnsansız saldırılar, geleneksel donanmalar için yeni bir sınama oluştururken, adli inceleme boyutunda da yeni yöntemleri gerektirir: Örneğin Türkiye sahillerine vuran patlayıcı dron parçaları ve patlamamış mayınlar incelenerek menşei ve yapımcı unsurlar analiz edilmektedir. Kasım 2025 tanker saldırılarının ardından Türk makamları, gemilerdeki hasar izlerinden ve bulunan parçalardan saldırının patlayıcı yüklü insansız sürat tekneleri ile yapıldığı sonucuna varmıştır. Bu tür deliller, olayların seyrini aydınlatmak ve uluslararası hukuki sorumluluk tesis etmek açısından kritiktir.

Karadeniz’de devam eden bu saldırılar, 1980’lerin tanker savaşından farklı olarak resmi bir savaş ilanı olmaksızın fakat benzer stratejik saiklerle yürütülen bir “gri bölge” çatışması görünümündedir. Sivil tahıl gemileri, yakıt tankerleri ve hatta balıkçı tekneleri bile çatışmanın dolaylı hedefi haline gelebilmektedir. Bu durum, adli bilimler perspektifinden bakıldığında, sivil-militer ayrımın bulanıklaştığı ve suç tespiti/kanıtlama süreçlerinin zorlaştığı bir senaryodur. Örneğin, 2022’de İstanbul Boğazı yakınlarında bulunan bir deniz mayını incelendiğinde eski Sovyet yapımı olduğu tespit edilmiştir; ancak bu mayının Rusya’nın mı yoksa Ukrayna’nın mı döşediğini kesin olarak ispat etmek güç olduğundan, fail meçhul bir tehlike olarak kayda geçmiştir. Benzer biçimde, Odesa limanına yapılan bir kamikaze İHA saldırısında kullanılan patlayıcıların ve dron tipinin incelenmesi, bunların İran menşeli Shahed-136 tipi insansız hava araçları olduğunu ortaya koymuş; böylece Rusya’nın üçüncü bir ülkeden tedarik ettiği silahlarla sivil altyapıyı vurduğu tespit edilmiştir. Bu tür bulgular, çatışmanın adli boyutunu uluslararası gündeme taşıyarak savaş suçları soruşturmalarına temel teşkil edebilmektedir.

1980’lerin Basra Körfezi tanker savaşları ile günümüz Karadeniz çatışmaları arasında Ekonomik altyapıyı hedef alma stratejisi ortaklığı belirgindir: İran-Irak Savaşı’nda taraflar birbirinin petrol gelirlerini baltalamak için tankerleri vururken, Rusya-Ukrayna çatışmasında da Ukrayna’nın tahıl ihracatı ve Rusya’nın petrol sevkiyatı karşılıklı hedef haline gelmiştir. Kullanılan yöntemler ise teknolojik ilerlemelere paralel olarak evrim geçirmiştir. 1980’lerde füzeler, top ateşi ve mayınlar başrolü oynarken, 2020’lerde insansız hava ve deniz araçları, hassas güdümlü mühimmat ve siber/psikolojik harp unsurları sürece eklemlenmiştir. Hibrit savaş yaklaşımı sayesinde taraflar, doğrudan angajmana girmeden ekonomik zarar verme, korku ve belirsizlik yaratma amacındadır. Örneğin, Rusya’nın Karadeniz’deki deniz ablukası ilanı, fiili bir saldırı olmaktan ziyade caydırıcı ve baskılayıcı bir strateji olarak okunmalıdır.

Adli bilimler perspektifinden bakıldığında, bu post-modern tanker savaşları, olay yeri inceleme ve delil toplama süreçlerinin deniz ortamında ne denli zor fakat önemli olduğunu göstermektedir. Bir mayın patlamasının veya drone saldırısının arkasındaki aktörü kanıtlamak, parçalanmış mühimmatın veya elektronik devrelerin analiziyle mümkündür. Nitekim 2019’da Umman Körfezi’nde tankerleri hedef alan mayın saldırılarında, gemi gövdesine yapışık kalan patlayıcı düzeneğin incelenmesi sonucunda İran menşeli limpet mayınları kullanıldığı ortaya konmuştu. Aynı şekilde, Karadeniz’de ele geçirilen insansız deniz araçlarının GPS verileri ve tasarım özellikleri incelenerek Ukrayna yapımı olduğu ya da Rus istihbaratının kullandığı tipte olduğu belirlenebilmektedir. Bu tür adli kanıtlar, çatışmanın taraflarını uluslararası hukuk önünde sorumlu tutmak ve sivil gemilere kasıtlı saldırıları savaş suçu olarak kayda geçirmek için kritik önemdedir.

Modern deniz çatışmalarında güvenliği sağlamak, yalnızca konvansiyonel donanma gücüyle değil, aynı zamanda mayın karşı tedbirlerinden drone savunmasına, istihbarattan adli bilimler analizine dek çok boyutlu bir hazırlık gerektirmektedir. Bu kapsamlı önlemler alınmadığı takdirde, denizdeki her ticari gemi potansiyel bir hedef olarak kalmaya devam edecek ve tanker savaşlarının post-modern versiyonları farklı coğrafyalarda vuku bulmaya devam edecektir.

Kaynaklar:

Chris O’Flaherty, Red Sea – Mines of August 1984, Project Vernon raporu

Herman S. Kabas, The Tanker War: Historical Lessons, Naval War College Review, 1988.

Sal Mercogliano, The Tanker War, Part II: A Historical Perspective, gCaptain, Haziran 2019.

Reuters Haberleri, Ukrayna Savaşı’nda Karadeniz’de gemilere saldırılar (2022-2025)

Wikipedia, “Tanker War (Iran-Iraq War)”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.