Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. Anıl Çeçen, ‘Venezuella’da neler oluyor’u değerlendirdi: TANRIYA ÇOK UZAK AMA ABD’YE ÇOK YAKIN

SORU - ABD’nin Venezuella’ya karşı başlattığı düşmanca müdahaleyi nasıl yorumluyorsunuz ? Neden böyle  bir saldırıya kalkışmakta ?

ANIL ÇEÇEN -   Söyleşimizin başlığı , Latin Amerika’nın  dünya coğrafyasındaki yerini belirlemek ve bu doğrultuda geleceğini açıklamak  üzere  söylenmiş olan bir sözdür . 
Sadece Venezuella’nın değil ama  bütün güney Amerika’nın kaderi için ifade edilen bir açıklama olarak,  söyleşimizin başlığı bugünkü siyasal gelişmeleri de açıkladığı gibi aynı zamanda güney yarıküresinde yer alan  Latin ülkelerinin de kaderleri  hakkında genel  bir açıklama getirmektedir . 

Coğrafyanın bir ülkenin geleceğini belirlemesi gibi aynı zamanda jeopolitik biliminin sonucu olarak, devletlerin dünya haritasındaki konumları da  ülkelerin kaderleri hakkında da belirleyici olmaktadır . 
Venezuella isimli Latin Amerika ülkesinin bugün başına gelenleri de böylesine bir yaklaşım çerçevesinde açıklamak mümkündür . ABD , güney Amerika kıtasının tepesinde yer alan bir kuzey ülkesi ve emperyalist bir devlet olarak kaldıkça , Latinlerin  geleceklerinin bağımsız ve özgürlükçü bir çizgide  gelişmesi pek de mümkün görünmemektedir . ABD ortak bir kıta üzerinde yer alan güney Amerika ülkelerinin hepsine, istediği anda  operasyon yaparak buradaki devletlerin  geleceği ile oynayabilmektedir. 

ABD devlet olarak teşkilatlanmasını tamamladıktan sonra  cumhurbaşkanı James Monreo döneminde “Amerika Amerikalılarındır “ ilkesi ile hareket ederek , Amerikan kıtasındaki  yabancı  emperyalistler olan İngiltere,Fransa, İspanya  ve Hollanda gibi Avrupa devletlerini dolaylı yollardan kovarak  , onların yerini almış ve yeni bir emperyalist güç olarak eski Avrupa sömürgelerini ABD sömürgelerine dönüştürmeye çaba göstermiştir . 
Aslında her sömürgeci gücün  önce kendi  etrafını kontrol etmeye yöneldiği gibi , ABD de yeni emperyal güç olarak üzerinde yer aldığı Amerikan kıtasını kendi denetimi altına alabilmenin yollarını aramıştır . Önce   Amerikan Devletler Topluluğu gibi bir örgütlenme ile eski Avrupa sömürgelerini kendine bağlamaya çalışmış ama bu yumuşak girişiminden istediği sonucu elde edemeyince , çeşitli olayları ya da siyasal gelişmeleri gerekçe göstererek  güney Amerika ülkelerinin hepsine müdahale edebilmenin arayışı içinde olmuştur . 

Bugünkü dünyada ABD’nin süper emperyal güç olarak etkin olmasının ilk adımı , ABD’nin  kendi kıtasındaki bütün ülkeler  üzerinde hegemonya kurmasıdır . Kendisi de eski bir İngiliz sömürgesi olan ABD  , Avrupa köklerinden gelen hegemonik  siyasal birikim ile hem yeni bir emperyalist güç olarak örgütlenmiş hem de  Amerikan kıtasındaki ülkeleri mutlak kontrolü altına alarak  ve  kıtasal bir güç görünümünde dünya sahnesine çıkarak diğer kıtalar üzerinde de kıtasal  yapılanmadan gelen gücünü emperyalist bir doğrultuda kullanmıştır . Avrupa kıtasında birkaç tane emperyal güç birlikte var olurken , ABD kendi kıtasında tek emperyal devlet olarak öne çıkmış ve bu doğrultuda Amerikan kıtasındaki tüm devletler, emperyal ABD’nin  her türlü  kirli oyununa sahne olan arka ve ön bahçe ülkeleri konumuna zorla sürüklenmişlerdir . Venezuella’nın da diğer Latin ülkeleri gibi arka bahçe konumuna sahip olması dolayısıyla başına gelen emperyal müdahaleleleri , ABD  son çıkışı ile devam ettirmektedir. 

 

SORU - Bir ülkenin yönetimine 21 yüzyılda  hangi amaçla müdahale edilebiliyor ?

ANIL ÇEÇEN - Emperyalizm bir siyasal olgu olarak var oldukça , dünyanın bütün ülkeleri  emperyal güçlerin her türlü dış müdahalelerine açık  bir konumda  varlıklarını sürdürebilmektedirler . Her emperyal  güç önce kendi etrafındaki bölgeleri kontrolü altına almaya çalışmakta, daha sonra da diğer emperyal devletler ile rekabete kalkışarak  dünya kıtaları üzerindeki hegemonya alanlarını genişletebilmenin yollarını aramaktadır . Bu doğrultuda , ABD önce kendi kıtasında etkinliğini artırırken , evrensel alanda geçerli olan hegemonya mücadelesi sürecinde diğer kıtalar üzerinde de hegemonya genişletmesi çabası içine girmektedir . Bu nedenle bugünkü durumda bütün dünya  devletleri emperyalizmin  oyun alanları olarak Venezuella ile aynı kaderi  paylaşmaktadırlar . Venezuella’nın halkın oyları ile seçilmiş meşru yönetiminin hedefe alınması gibi ,Türkiye’nin de  içinde bulunduğu   bütün dünya devletleri yarın aynı duruma düşürülebilirler .  

Dün Irak,Suriye ve Libya’ya askeri saldırılar yapıldığı gibi bugün de benzeri bir saldırının ön koşulları  Venezuella ‘ya yapılan müdahale ile hazırlanmaktadır . Okyanus ötesi güç kendi kıtasından aldığı destek ile diğer kıtalar üzerinde hegemonya saldırılarına kalkışarak bütün dünyayı  Sam amcanın çiftliğine çevirebilmenin arayışı içindedir.
 
Batı karşıtı sosyalist blokun dağılmasından sonra  kendi uygar görünüşlerini demokrasi kavramı doğrultusunda açıklayan  Avrupa ve Amerika emperyalistleri  , demokrasi kavramını yücelterek  insanlık dışı emperyal saldırganlıklarını gizleyebilmenin çabası içine girmişlerdir . 

Gerçek anlamda bir halk yönetimi olması gereken demokrasiyi sermaye egemenliğine dönüştürerek  , yeni aşamada demokrasileri kapitokrasi  adı altında sermaye egemenliği düzenlerine dönüştürmüşlerdir .Uluslararası alanda tekelci konuma gelen büyük şirketler   kendi devletlerini ele geçirdikten sonra diğer dünya devletlerini de kendilerine mutlak anlamda bağlı  işbirlikçi burjuva sınıfı temsilcileri ile yeni sömürge düzenine mahkum etmektedirler .Normal koşullarda devletlerin vatandaşı konumundaki halk kitlelerinin kendi ülkelerinin geleceğine egemen olması gerekirken ,işbirlikçi  burjuvalar aracılığı ile   küresel şirketlerin evrensel düzenleri bütün dünya ülkelerinde kurulmaya çalışılmakta ve geçmişten gelen emperyalizm küreselleşme görünümünde süper bir emperyal düzen olarak öne çıkarılmak istenmektedir . Bugünün koşullarında iflas etmiş bir batı  bloku artık dünya kıtalarına demokrasi rüzgarlarını götürememekte  ama  Irak’ta olduğu gibi demokrasiyi taşıma görünümü altında yeni emperyal düzenlerin temelleri atılmaktadır.

Batının sermaye düzeni giderek bir finans kapital düzenine dönüştükçe , kapitalist düzende para miktarı artmakta ve zenginlik giderek bir avuç azınlığın elinde toplanmaktadır . Beşte bir toplumu yaratmak üzere yola çıkan  çağdaş kapitalistler , finans kapital düzeninde  süper zenginler konumuna gelirken   yüzde bir toplumu yaratarak insanlığın büyük çoğunluğunu  işsizlik ve açlık düzenine mahkum etmişlerdir . Dünya halklarını böylece karşılarına alan  süper zenginler  , var olan demokrasi düzenlerini  sermaye egemenliği anlamında kapitokrasiye dönüştürerek , yönetimleri ve medya organlarını satın alarak kendi  çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadırlar. 
Yeni çağda emperyalizm finans kapital merkezli  olarak örgütlenirken , son derece hızlı gelişen teknolojinin verilerini de kullanarak  yoksul halk kitlelerine karşı kendi egemenlik düzenlerini koruyabilmenin çabası içine girmişlerdir. Demokrasi kavramı üzerinden , insan hakları konusunda hassas olduğunu ileri süren batının emperyalistleri , dünya ülkelerinin yer altı zenginliklerine el koyarken ,her türlü saldırı ve işgal girişimini  normal görmekte ve  insanlık dışı emperyal  müdahaleler ile  kendi çıkar düzenlerini geleceğe dönük bir biçimde sürdürebilmenin girişimlerini birbiri ardı sıra  gündeme getirebilmektedirler . 

Böylesine bir istismar düzenine karşı çıkan  doğunun  temsilcileri olarak Rusya,Çin ve Hindistan yanlarına güneyin temsilcisi olarak Brezilya’yı da alarak  batı emperyalizmini dengeleyebilmenin arayışı içine BRİC yapılanması ile girmişlerdir . ABD’nin son Venezuella atağı bu  kutuplaşmaya batı blokunun  tepki göstermesi olarak değerlendirilebilir. 
 

SORU - ABD neden Venezuella’ya karşı çıkıyor  ve bu ülkenin iç işlerine müdahale ederek  gelecekte dünyayı bir kaos ortamına sürükleyebilecek  bir emperyal  müdahaleyi  zorluyor ? Bu ülkeye karşı geliştirilen düşmanlığın arkasında ne gibi nedenler bulunmaktadır.?

ANIL ÇEÇEN - Küreselleşme döneminde çeyrek yüzyıl geride kalırken , ABD bir türlü küresel emperyalizmin istediği gibi tek merkezli bir emperyal düzenin  merkezi ülkesi konumuna gelememiştir . Sosyalizm bir sistem olarak devre dışı kalınca , bütün devletler yeni dönemde kendi çıkarları doğrultusunda  yeni arayışlara girişmişlerdir . Venezuella da mütavazi bir dünya ülkesi olarak kendi  ulusal çıkarlarına  öncelik veren  bir arayışa girmiştir . Yeni aşamada Putin Rusya devlet başkanı olarak  Brezilya ‘ya  zaman zaman gelirken , dünyanın bir numaralı petrol zengini  olarak Venezuella ile de yakından ilgilenmiştir . Rusya desteği ile Brezilya’da  sendikacılar devlet başkanlığına  gelirken , Venezuella’da  ordu devreye girerek  kendi temsilcisi olan  Albay Hugo Chavez’i   devlet başkanlığı görevine getirmiştir . Batının emperyal devletleri ABD öncülüğünde dünya ülkelerinin doğal zenginliklerine el koyarlarken , Venezuella petrolünü   Amerikan petrol tekellerine karşı koruyacak halkçı bir yönetim Chavez’in öncülüğünde gelişmiştir . Chavez göreve gelir gelmez   Brezilya’daki Lula rejimi ile yakın işbirliğine girmiş ve iki büyük Latin ülkesi ABD emperyalizminin güney Amerika bölgesini  kendi pazarları konumuna düşürmesini  önleme doğrultusunda , Alba ya da  Mercosur gibi  bölgesel ittifaklara  yönelmişlerdir. Ayrıca iki güney ülkesi bir araya gelerek ABD-İngiltere ortaklığındaki Kuzey Atlantik ittifakına karşı  SATO  adı altında güneyin askeri ittifakını oluşturmaya çalışmışlardır . Ayrıca Brezilya ve Venezuella  ikilisi  sömürge düzeninin bekçileri olan  İMF ile Dünya Bankası’na karşı Güney’in Bankası’nı  tıpkı  Çin’in örgütlediği Asya Bankası gibi kurmuşlardır . İki ülkede işbaşına geçen sendikacıların ve askerlerin öncülüğünde oluşturulan halk iktidarları emperyalizme karşı yeni bir adil düzenin kurulmasına  yöneldikleri aşamada, ABD öncülüğünde emperyalistlerin müdahalesi ile  karşı karşıya kalmışlardır. 

Venezuella dünyada en büyük petrol rezervlerine sahip olan bir ülke olarak her zaman  emperyal güçlerin dikkatini çeken bir ülkedir . ABD petrol tekelleri bu ülkenin enerji yataklarına el koyabilmek için  , bu gün  eski bir otobüs şoförü olarak sendikacılıktan gelen  Maduro  iktidarının halkçı yönetimine karşı çıkarak, bu ülkeyi işgal edebilmenin ya da yönetimine el koyabilmenin arayışı içine girmektedirler . 

Venezuella’ya karşı gündeme getirilen dış müdahalenin arkasında doğal olarak bu ülkenin petrol kaynaklarına el koymak var. Bunun yanısıra Venezuella devletinin Brezilya ile işbirliği yaparak  ortaya çıkardığı  antiemperyalist tavır da müdahaleyi hazırlayan nedenlerden birisi olarak öne çıkmaktadır . Latin dünyasında ABD  ve emperyalizm karşıtı bir çizgide hem bölgesel örgütlenmeler ortaya koymak hem de küresel alanda  batı emperyalizmine karşı doğu ve güney bölgesi ülkelerini bir araya getirmek gibi anti empperyalist suç işleyen Venezuella’nın  kapitalist mantığa göre cezalandırılması gerekiyordu .  

ABD’nin yeni saldırgan başkanı Trump , bu ülkenin Meclis başkanının devlet başkanı yerine koyarak , emekçi halk güçlerinin temsilcisi olan sendikacı başkan Maduro’yu devre dışı bırakmaya çalışmıştır . Ne var ki , aradan geçen zaman içinde Venezuella devleti ile ordusunun , halk kitleleri ile birlikte meşru seçimler yolu ile işbaşına  gelmiş olan halkçı ve ulusalcı başkan Maduro’nun yanında oldukları ve onu sonuna kadar desteklemeye kararlı oldukları görülmüştür . 

ABD’nin en zengin petrol ülkesine müdahale ederken bazı batılı ülkeleri yanına alması ,dünya halklarının tepkilerini dengelemeyi amaçlamış ama bir avuç ülkenin dışında kalan onlarca ülke antiemperyalist çizgide  Madura yönetimindeki Venezuella’ya arka çıkmışlardır . Irak ve Suriye gibi ülkelere demokrasi görünümünde terör ,saldırı, işgal ve savaş götüren Amerikan emperyalizminin aynı oyunu Venezuella’da oynamak istemesine bütün dünya devletleri karşı çıkmaktadırlar.

 

SORU - Tam bu aşamada diğer dünya devletleri gibi  anti emperyalist bir çizgide Türkiye’nin  Maduro yönetimindeki Venezuella’yı desteklemesini nasıl  görüyorsunuz? 

ANIL ÇEÇEN - Türkiye Cumhuriyeti soğuk savaş döneminde batı ittifakı içinde yer aldığı için , batının emperyalist ülkeleri ile dünya devletleri arasında çatışma ya da  savaş gibi olaylar ortaya çıktığı zaman  doğal olarak batının yanında yer alıyor  ve kendisi emperyalist bir ülke olmamasına rağmen  emperyal saldırı ve işgalleri ya haklı görüyor ya da destekleyerek aslında kendi ulusal çıkarlarına aykırı bir  yönde  hareket ediyordu . Batı destekli işbirlikçi yönetimlerin Türkiye yönetiminde etkili olması nedeniyle ortaya çıkan bu çarpıklık yüzünden, Türkiye her zaman uluslararası politik alanda her zaman  kaybeden bir ülke konumundan bir türlü kurtulamıyordu . Batının emperyalist devletleri Asya ve Afrika ülkelerini hegemonya alanı olarak görürlerken, benzeri bir yaklaşımı Türkiye için de benimsiyorlar  ve bu doğrultuda Türkiye jeopolitik olarak dünyanın merkezi ülkesi olmasına rağmen  kenar ya da kıyı ülkeleri gibi ikinci sınıf bir konuma sürükleniyordu . 

Batının desteklediği merkez sağ iktidarlar Türkiye’yi batının dümen suyunda tutarlarken ,Avrupa Birliğine alınmayan Türkiye  bir Asya ülkesi konumuyla her zaman kaybeden bir ülke  durumuna sürüklenmekten kurtulamıyordu . Avrupacı  ,Amerikancı ya da İsrailci yönetimler  Türkiye’yi her zaman için batı üçgeni içinde tutarak diğer dünya devletleri ile Türkiye’nin yakınlaşmasına izin vermiyorlardı . Bu nedenle de Türkiye bir türlü kendi çıkarlarına destek sağlayacak bir bölgesel  ya da evrensel devletler birliği oluşumlarına bağımsız bir statüde katılamıyordu. 
  
Zamanında  Cezayir bağımsızlık savaşını görmezden gelen ve emperyal  Fransız devletinin yanında yer alan Türk devleti, bu tür hatalara batılı büyük devletlerin baskıları ile sürüklendiği için Büyük Atatürk’ün her fırsatta dile getirdiği mazlum uluslarla yakınlaşma  ve dayanışma  içine girme şansından Türkiye her zaman için yoksun kalıyordu . 
Bu yüzden de Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlarda Türkiye hep masada haklarını kaybetmekten bir türlü kurtulamıyordu . Şimdi gelinen yeni dönemde  batı bloku dağılırken , Avrupa ile ABD , İngiltere ile İsrail çekişmeler içine sürüklenirken , Nato ittifakının önemini kaybettiği bunun yerine bir Avrupa Ordusunun ABD emperyalizmine karşı kurulma aşamasına gelindiği görülmektedir . Avrupa ülkeleri üzerinde hegemonyasını kaybetme aşamasına gelen ABD ise, yeni dönemde Orta Doğu petrollerini kimseye kaptırmamak üzere Arap devletleri ile birlikte , Orta Doğu stratejik işbirliği adı altında  bir  Arap Nato’su oluşturmaya çalıştığı  yeni dönemde, Türkiye daha bağımsız hareket etme şansını elde ettiği için  bu durumdan yararlanarak  ABD emperyalizminin Venezuella’ya müdahalesine karşı çıkarak  bu ülke halkının meşru temsilcisi olarak devletin başına geçmiş olan Maduro yönetimine  destek  çıkmıştır. 

Türk dışişleri bakanlığının  Türkiye Cumhuriyetinin Venezuella halkının yanında olduğunu resmen açıklamasıyla, Türkiye  ilk kez  uluslararası alanda  emperyalizme karşı  dünya halklarının  yanında yer almıştır . Daha önceki dönemlerde zaman zaman bir araya gelen iki devlet başkanı arasında başlayan yakınlaşma ortamı  , emperyalist dış müdahalelere karşı iki ülkenin  ortak bir dayanışma içine girmesine  yardımcı olmuştur . Küresel emperyalizm döneminde batılı büyük ülkelerin baskısı giderek artarken, dünya halklarının  kendi  devletleri  aracılığı ile her türlü dayanışmaya girerek  , özgürlük ve bağımsızlıkları ile birlikte sahip oldukları hakları  da  yitirmemek için uluslararası  bir dayanışma içinde olmaları gerekmektedir . Bu nedenle emperyalizme karşı ilk bağımsızlık savaşı verilerek kurulan devlet olarak Türkiye  Cumhuriyeti , kendisi gibi emperyalizmin saldırısına uğrayan dünya ülkelerinin yanında yer alarak zor günlerinde onlarla birlikte olmak  durumundadır . Güneşin doğudan doğduğu gibi  doğunun mazlum uluslarının  dünya sahnesinde öne çıkarak  ortamı aydınlatmaları ile insanlığın emperyalizm belasından kurtulma süreci hızlanacak ve daha adil ve eşitlikçi bir yapılanma yeni dünya düzeni içinde gerçekleşme şansı bulacaktır. 

 

SORU - Söyleşinizin başlığında yer alan, “Tanrıya çok uzak , ABD’ye çok yakın “ nitelemesi ile neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? 

ANIL ÇEÇEN - Bu günümüzün kahramanı konumundaki Venezuella’nın içinde bulunduğu durumu  açıkça ifade etmek için kullanılan bir değerlendirmedir . Beş yüz yıllık emperyalist dönemde bir çok  haksızlığa uğrayan ve kuzeydeki süper güç olarak ABD emperyalizmi ile sürekli olarak uğraşmak zorunda kalan   Latin ülkelerinin  içinde bulundukları durumu, en açık bir biçimde açıklayan bir değerlendirme olarak da görülebilir . On beşinci yüzyıl sonrasında Avrupa kıtasından gelen göç dalgaları ile  insanların yaşamaya başladığı Güney Amerika kıtası beş asırlık bir sömürgecilik uygulamasının  hegemonya alanı olarak her zaman dünya gündeminde önde gelen bir yere sahip olmuştur . Önce İspanyolların geldiği  bu kıtada  nüfus zamanla artmış , Portekizlilerin öncülüğünde kıtanın orta bölgesi işgal edilerek Brezilya devletinin tarih sahnesine çıkması  sağlanmıştır . İspanya’dan kovulan Yahudiler  Portekiz  aracılığı ile Brezilya devletini kurarlarken   , İspanyolların bütün kıtaya egemen olmasını önlemişler ve bugünkü Venezuella topraklarında kurdukları Caracas kentini merkez yaparak bütün Güney Amerika’nın  Simon Bolivar’ın önderliğinde bağımsızlığa kavuşmalarını sağlamışlardır . Adına Bolivya ismi ile bir devlet kurulan Simon Bolivar , bugünkü Venezuella’nın başkenti olan Caracas’a yerleşerek Latin Amerika’nın bağımsızlığını İspanyol ve  Amerikan emperyalizmlerine karşı   savaşarak  elde etmiştir . Tıpkı Türkiye gibi batı emperyalizmine karşı savaşarak bağımsızlıklarını elde eden    Latin ülkelerinin,  tarih sahnesine çıkış noktası olan antiemperyalist çizgideki varoluş mücadelesinin bugün de  bu ülke halklarının kazanılmış haklarının korunması doğrultusunda,  hem politikada hem de diplomasi alanında geçerli olmasında ,dünya barışı açısından yarar vardır .
    
Uzun süren  savaşlar sonucunda İspanyol emperyalizminin işgalinden kurtulmuş olan  Latin ülkelerinin daha sonraki dönemde ABD emperyalizminin kucağına düşmüş olması , Latin halklarını uzun süreli faşist yönetimlere mahkum kılmıştır . ABD Güneydeki ülkelerin bağımsız hareket etmelerini önlemek üzere her türlü komplo ve siyasal oyunun peşinde olmuş , Küba adasında bir ara ortaya çıkartılan   Komünist  rejimi bahane ederek ve kullanarak Latin ülkelerinde  tırmandırdığı  terör aracılığı ile  Avrupa tipi parlamenter demokrasiden   bu ülkeleri uzaklaştırarak, güney ülkelerini  planlı bir biçimde iç karışıklıklara sürüklemiş ve  sonunda bütün  Latin ülkeleri  soğuk savaş yıllarında yarım yüzyıllık faşist yönetimlere mahkum kılınmıştır . Başkan babaların sonbaharı hiçbir zaman bitmemiş ve ABD destekli generallerin cuntaları işbaşına gelmiş  ve Latin halkları  faşist babaların   otoriter yönetimlerinden bir türlü kurtulamamışlardır . Askeri rejimlerin getirdiği kolay müdahale ortamlarında her zaman  emperyalist güçlerin istekleri olmuş ,halkın serbest seçimlerle işbaşına getirdiği sol ve sosyalist rejimler askeri darbeler aracılığı ile ortadan kaldırılarak ,binlerce insanın katledildiği ya da uçaklar ile okyanus sularına atıldığı  diktatörlük rejimleri  Latin dünyasını çağdaş uygarlığın ışığından uzaklaştırmıştır . CİA destekli  terör ve iç karışıklık senaryoları   bütün ülkelerde gündeme getirilerek , bunların gerekçe olarak kullanıldığı darbe ortamları yaratılmıştır . 
    
Bugün gelinen yeni noktada  Venezuella bir kez daha dış müdahaleler aracılığı ile yeni bir darbe senaryosuna alet edilmeye çalışılmaktadır . Bu durumu bütün demokratik ülkeler ve halklar  görerek  anti emperyalist çizgide bu ülkenin yanında yer alırsa , ABD’nin çok yakında olmasından kaynaklanan  riskler  giderilebilir ve  o zaman tanrının çok uzak olması ile ifade edilen haksız girişimler önlenerek , bir dünya ülkesi olarak  Venezuella’nın yeni bir emperyal saldırıya hedef olması önlenebilir . Dünya halklarının dayanışması ile  ve Latin ülkelerinin işbirliği ile ABD saldırganlığının önüne geçilebilirse ,işte  o zaman   haksızlıkları önleyecek olan Tanrının pek de uzakta  olmadığı görülebilecektir.                          


 

Önceki ve Sonraki Yazılar