Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. Anıl Çeçen

ŞARK CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEYLER VAR

“Garp cephesinde yeni  bir şey yok“  tanımlaması  batı edebiyatının önde gelen romanlarından birisinin adı olarak düşünce tarihinde yerini almıştır. İkinci dünya savaşı sürecinde yazılmış olan bu roman bir cihan savaşının yansıması olarak  sanat dünyasında yerini alırken,  ismi ile de dünya kamuoyuna  bir mesajı veriyordu. Savaşın sona erdiği aşamada yeni bir gelişmenin olmadığı düşüncesini  insanlığa bir mesaj olarak aktarırken, batı dünyasının içine sürüklenmiş olduğu olumsuz durumu  kamuoyuna yansıtan  bir yaklaşımı dile getiriyordu. Batı dünyası tarih içerisinde kendisini sürekli olarak merkeze oturttuğu için, dünyanın merkezi olarak batı bölgesi seçiliyor ve bu durum küresel yönetim düzeni içerisinde geleceğe yönelik olarak kurumlaştırılmaya başlanıyordu. Herkesin kolunda yer alan saatlerin İngiltere’nin başkenti Londra merkezli olarak ayarlanması  ve ayarlama  tam olarak yapılırken, bu kentin yanında var olan bir klişe olarak Greenwitch’in  bulunduğu yerin çıkış noktası  olarak belirlenmesiyle de bu mesaj tüm insanlığa veriliyordu.

Merkezi  yapılanma batı bölgesinde yapılınca Londra dünyanın merkezi oluyordu .Bu çerçevede  birinci dünya savaşı  sırasında İngiltere batı üzerinden dünyayı yönlendiriyordu. İkinci dünya savaşı sırasında da  Amerika’nın yanında yer alan İngiltere batı blokunun içindeki merkezi konumunu koruyor ve batı bölgesinin korunması çizgisinde üzerine düşen  sorumlulukları yerine getiriyordu . 
    

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması nedeniyle Balkanlar merkezli bir doğrultuda  gündeme gelen  dünya savaşlarında,  nedenle Balkanların batısı garp cephesi, doğusu ise şark cephesi olarak adlandırılıyordu. İngiltere-Almanya çekişmesi beraberinde garp cephesini gündeme getirdiği gibi, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı toprakları üzerinde işgal ve saldırılar yaparak  ve Osmanlı toprakları üzerinde  güçlerini ortaya koyarak  yaptıkları savaşlar aracılığı ile, Balkanlar’ın doğusunda bir şark cephesi  oluşumu gündeme geliyordu . İşte bu nedenle Osmanlı İmparatorluğunun çökertilmesi girişimleri başlatılıyor ve batılı emperyalist güçlerin  Osmanlı hinterlandı üzerinde bir paylaşım savaşı kendiliğinden gündeme getiriliyordu. Osmanlı devleti bu aşamadan sonra batılıların gözünde normal devlet olarak görülmekten uzaklaşıyordu. Artık batı merkezli dünya için bir yeni doğu sorunu ortaya çıkıyor ve Osmanlı devleti sürekli olarak batı tarafından bir şark meselesi olarak görülüyordu. Roman yazarının kitabına koyduğu başlık gibi konuya bakıldığında, garp cephesinde yeni bir şey yokmuş gibi bir görüntü  verilmeye çalışılıyordu. Ama bugün Şark meselesinin doğduğu ve yayıldığı Osmanlı  hinterlandından  geri kalan topraklarda gene eskisi gibi sıcak olaylar tırmandırılırken, Şark cephesinde her gün yeni olaylar öne çıkmakta ve böylece Şark meselesi yeniden dünya gündemine getirilirken,  her zaman için Şark cephesinde yeni bir şeyler olduğu da görülmektedir. Bugünün koşullarında batı emperyalizmi üzerinden merkezi bölge ilan edilen garp cephesinde sıcak çatışmalar görülmezken, Orta Doğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’dan sonra şimdi de Kafkasya cephesinde  sıcak çatışmaların başlatılmasıyla,  Şark meselesinin yerini Şark Cephesi almıştır. Garp cephesinde yeni bir şey yokmuş gibi gösterilirken, yeniden kaşınmakta olan Şark meselesi üzerinden yeni bir Şark Cephesi  üçüncü dünya savaşı için insanlığın önüne çıkartılmaktadır.

Irak, Suriye  Libya ve Yemen savaşları eski  Şark mesesinin cepheleri olarak yeniden tarih sahnesindeki yerlerini alırlarken, son olarak Ermenistan saldırısı üzerine Azerbaycan’ın kışkırtılmasıyla  yeni Şark Cephelerinden birisi de Kafkasya bölgesinde  oluşturulmuştur. Çeşitli savaşların cereyan ettiği Dağlık Karabağ bölgesi yeni dönem savaşların yeni  cephesi olarak siyasal gündemdeki yerini almıştır . 
    

Osmanlı devletinin yıkılışı ile ortaya çıkan şark meselesi  ikinci dünya savaşı sırasında kesin bir kalıcı çözüme kavuşturulamayınca, İsrail’in kuruluşu üzerine yeniden başlatılmıştır. Kendini merkeze koyan batı emperyalizmi her zaman için Osmanlı topraklarını Şark meselesi olarak görmeye devam etmiştir. Bu  yüzden  Hristiyan, Avrupa tarafından dışlanan ve kurulması engellenen  İsrail devletinin, Osmanlı İmparatorluğunun  Ortadoğu bölgesindeki toprakları üzerinde  kurulması gündeme gelmiştir İkinci dünya savaşı sonrasında  bir Yahudi devletinin İslam dünyasının toprakları üzerinde ilan edilmesiyle birlikte, Şark meselesi yeniden canlanmış ve merkezi coğrafyada silahlı çatışmalar ve savaşlar bugüne kadar devam edip gelmiştir. Osmanlı devletinin yedi yüzyıl boyunca yönettiği toprakların dağılma sonrasında gelecekte ne olacağı ve topraklar üzerinde ne gibi devlet yapılanmalarının inşa edileceği  konusu sürekli olarak büyük devletlerarasında tartışılmış ama bir türlü anlaşmaya  varılamamıştır .  

Osmanlı sonrası dönem için  İngilizler bir  rapor hazırlayarak Sevr projesi doğrultusunda  Osmanlı hinterlandını kendine bağlamaya yönelmiş ama Fransa, İtalya, Rusya ve ABD gibi büyük emperyalist devletlerin bu girişime karşı koyması üzerine anlaşmazlık devam etmiş, Sovyetler Birliği gibi  bir ideolojik imparatorluk o dönemde devam ettiği için, soğuk savaş  koşullarında dünya savaşlarında olduğu gibi cephe savaşlarında sıcak çatışmalara gidilmemiştir . Soğuk savaş barışı çerçevesinde bütün dünya ülkeleri savaşlardan kaçınırken , sadece İsrail ve komşusu Arap ülkeleri arasında  sıcak  çatışmalar sürdürülmüştür. Sovyetlerin dağılmasına kadar süren bu  çatışmalı durum, küreselleşme adı altında  farklı bir döneme doğru  ilerlerken, yeni bir dünya düzeni kurmak üzere Amerikan ordusu üzerinde Arapların yaşadığı Orta Doğu topraklarına gelerek, İsrail’in güvenliği anlayışı içinde her tarafa işgal ve saldırı savaşları başlatmışlardır . 
    

Cihan savaşları sırasında Balkanların doğusu Garp cephesi olarak ilan edilirken,  dünya haritasının gereği Balkanların doğusunda yer alan Osmanlı devletinin toprakları da, Şark cephesi olarak ilan ediliyordu . Birinci dünya savaşı sırasında dağılmakta olan Osmanlı devleti  Galiçya, Balkanlar, Çanakkale,  Suriye, Irak, Filistin ,Kafkasya ve Anadolu cephelerinde  savaşa girmek zorunda kalıyordu. O dönemin koşullarında Osmanlı, bir İmparatorluk olarak bütün bu ülkelerde egemen olduğu için, devletin yıkılması aşamasında  bütün bu cephelerde savaşarak ülkesini korumaya çaba göstermiştir. O dönemin koşullarında bütün emperyalist ülkelerin saldırarak devleti çökertmesi sürecinde, Osmanlı  her cephede  savaşarak hem kendi düzenini  hem de bölge egemenliğini  korumak çabası içinde olmuştur. Osmanlı devletinin katıldığı her savaş  doğu cephesinde  savunma  girişimi olarak gündeme geldiği için, bu alan  tümüyle  şark cephesi olmuştur. Avrupa’nın doğusunda yer alan Osmanlı devleti barış döneminde şark meselesi,   savaş döneminde de şark cephesi olarak adlandırılmıştır. Osmanlı  devlet olarak ayakta kaldığı sürece bir doğu devleti olarak Avrupa ülkeleri ile ilişkilerini sürdürmeye çalışmış ama  batı Avrupa ülkelerinin  dünya kıtalarına yönelik  sömürgecilik girişimleri merkezi alana yönelince , Osmanlı devleti şark meselesi olarak ilan edilmiş ve bunun üzerine askeri saldırıların Osmanlı topraklarına yöneldiği aşamada da şark meselesi şark cephesine dönüşmüştür .  Günümüzde  batının önde gelen emperyalistleri gene eskisi gibi gözlerine koydukları eski Osmanlı ülkelerini ele geçirme girişimlerini sürdürürken ve  Osmanlının savunmak zorunda kaldığı cephelerde yeniden saldırı  ,işgal ve  kışkırtmalar yolu ile savaşları  yaratırken, soğuk savaş öncesinde sıcak çatışma alanı olan yerlerde yeni savaş senaryolarını  sırasıyla ortaya çıkarmaktadırlar. Filistin savaşları devam ederken, Körfez, Irak, Suriye, Yemen ve Libya gibi ülkelerde  yarım kalan emperyalist işgalleri tamamlamak üzere savaşları  birbiri ardı sıra gündeme getirmişlerdir. Bugünün şark cephesi savaşları  bölge ülkelerinde devam ederken  ,Ermenistan’ın Dağlık Karabağ üzerinden Azerbaycan’a saldırısı ile birlikte şark cephesinde yeni bir cephe daha açılmıştır . ABD, Rusya ve Fransa’da güçlü olan Ermeni lobilerinin desteği ile  Kafkas cephesinde saldırı savaşı başlatılmıştır . 
    

Kafkasların İsrail’i olarak adlandırılan Ermenistan devleti, büyük bir Müslüman imparatorluk olan  Osmanlı İmparatorluğundan çıkmış olan üç  gayrimüslim devletten birisidir. Bölgede Osmanlı düzeninin  egemen olduğu dönemde Yunanlılar, Ermeniler ve Yahudiler gayrimüslim vatandaşlar olarak yaşamlarını sürdürmüşler, devletin çökertilmesi üzerine de İngiltere Yunanistan’ın, Fransa ve Rusya Ermenistan’ın, ABD’de İsrail’in kurulması amacıyla büyük baskılar uygulayarak, üç gayrimüslim toplumun bu bölgede  batı emperyalizmi ve  Siyonizm ile  işbirliği içinde olacak, ayrıca  batının politikalarına taşeronluk yapacak bağımsız devletlerinin kurulmasına  giden yolu açmışlardır. Tümüyle Müslüman halkların yaşadığı Orta Doğu bölgesinde üç gayrimüslim devletin kurulması kolay olmamış ,  bunların kurulabilmesi için  Osmanlı tarihinin son dönemlerinde çok ciddi  provakasyon girişimleri ile isyan ve ayaklanmalar devreye sokularak, Osmanlı sonrasında bu bölgede sadece İslam devletlerinin kurulmasının önüne geçilmiştir. İslam coğrafyasının tam ortalarında bir Yahudi devleti kurulurken, batıda Yunanistan doğuda ise Ermenistan iki Hristiyan devlet olarak  orta dünyada  çok dinli ve kültürlü bir yeni siyasal yapılanma  oluşturma doğrultusunda , siyasal coğrafya haritası üzerindeki yerlerini almışlardır.

Kafkasya’da Ermenistan’a ek olarak Gürcistan, Balkanlarda ise Yunanistan’a ek olarak Bulgaristan Hristiyan komşu devletler olarak bölgedeki siyasal oluşumlarda  devreye sokulmuşlardır. Osmanlı sonrasında bölgedeki batı etkisinin daha da yüksek olabilmesi açısından, Osmanlı devletinin yerine kurulmuş olan Müslüman tabanlı  Türk devleti  bir gayrimüslim üçgenine hapsedilmiştir. Batıda Yunanistan, doğuda Ermenistan ve güneyde de İsrail’in kurulmasıyla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti  merkezi alanda  tam bir gayrimüslim yapılanmasının kıskacı içine alınmıştır. Batı emperyalizminin işbirlikçisi bir gayrimüslim üçgene hapsedilmiş olan Türkiye, günümüzde ikinci kuşak Balkanizasyon girişimleriyle  ile paramparça edilmeye çalışılmaktadır . 
    

Osmanlı devletinin yerini almış bulunan Türkiye Cumhuriyeti günümüzde Avrupa’ya karşı Balkan,  Asya’ya karşı Kafkaslar, Orta Doğu’ya karşı da  Irak ve Suriye cephelerinde savaş halindedir. İsrail yüzünden Orta Doğu’da savaşlar sürekli olduğu için Balkan ve Kafkas cepheleri bugüne kadar biraz geride kalıyordu. Günümüzdeki gelişmeler ile birlikte, Ermenistan askerlerinin Dağlık Karabağ'a saldırısı ile tarihsel Ermeni-Azeri savaşının yeni bir versiyonu, bugünün koşullarında batının desteği ile  devreye sokulmaktadır. Kafkasların  İsrail’i olarak adlandırılan Ermenistan  tıpkı İsrail gibi büyüyebilmek için Kafkas cephesindeki komşularına karşı  haksız saldırı ve işgal girişimleri ile büyümeye çalışmaktadır.

Bu doğrultuda Azerbaycan devletini ve halkını hedef almaktadır. Bir Türk bölgesi olan  tarihi Zengezur bölgesini işgal altına almış olan küçük Ermenistan, Ermeni lobilerinin hayali olan büyük Ermenistan devletini oluşturabilmek amacıyla, hem Kafkasya’da hem de  Doğu Anadolu’da çeşitli senaryolar aracılığı ile büyüyerek güçlenebilmenin çabası içindedir. Açıktan Türk köylerine saldıracak kadar gözü dönmüş bir Ermeni ordusunun  hak ettiği  yanıtları Azeri ordusunun vereceği açıktır.  

Rusya, Fransa, İtalya, ABD ve İsrail desteğine sahip bulunan  Ermenistan devleti önümüzdeki dönemde boyundan büyük işlere kalkışarak, batının önde gelen emperyal projelerinde yer alabilir ve bu gibi girişimlerde öne geçerek , Türk-Ermeni çatışmalarının bölgede daha da yaygınlık kazanmasına neden olabilir. Bugün Orta Asya ve Ön Asya Türklerinin Kafkas bölgesindeki  anti-Türk yapılanma yüzünden  bir araya gelememeleri, geleceğin büyük Türk dünyası yapılanmasının önüne geçmektedir.

Türk dünyasının şahdamarı anlamına gelecek bir biçimde önemli olan  Kafkas geçidinde tümüyle bir Ermeni hegemonyasını Türk devletlerinin kabul etmesi  asla düşünülemez. Osmanlı sonrasında Kafkasya’da Türkiye ve Azerbaycan adı altında iki ayrı Türk devleti kurulması sonrasında bunların bir araya gelerek birleşmelerini önlemek üzere harita üzerinden bir Ermeni bıçağı oluşturularak ,geleceğin büyük Ermenistan’ına  giden yol açık tutulmaya çalışılmıştır. Böylece  Kafkasya’nın İsrail’i olarak tanınan Ermenistan’ın Türk dünyasını bölmesi hedeflenmiştir . 
    

Yirminci yüzyılın başlarında yeni bir dünya düzeni kurulurken, ideolojik bir devrim sayesinde  Rusya’da sosyalist bir sistem kurulunca, Asya’nın geri kalmış iki küçük ülkesi olarak Ermenistan ve Azerbaycan böylesine bir bölgesel birlik içinde yer almışlar ve ikisi de Demirperde gerisinde kaldığı için tarihten gelen Ermeni-Azeri çekişmesi, soğuk savaş döneminde buz dolabına  konulmuştur. Rus devletinin sosyalist sistemi kaldırması üzerine  eski sosyalist olan bu iki ülke ulus devletler olarak yeni dönemde yerlerini almaya çalışmışlar ama bu gibi girişimlerinde geçmişten gelen sorunlar ve haksızlıklar nedeniyle, Ermeni-Azeri çatışmaları  küreselleşmenin başlangıç döneminde de yeniden gündeme gelmiştir .Gelecekte  bir İsrail devleti kurmaya yönelik projeler doğrultusunda, Sovyetler Birliği dönemindeki parçalı yapı yeni dönemde sürdürülmek istenince, Anadolu’yu kucaklayan Türk devleti ile Azerbaycan Cumhuriyetinin birleşmesi önlenmiş ve araya sokulan Ermeni bıçağı ile iki ülke ayrılarak geleceğe dönük sınır değişimleri getiren projeler doğrultusunda  iki devlet  ve bir millet  sloganı altında yeni dönem dengeleri kurulmaya çalışılmıştır.

Geleceğin Büyük Ermenistan’ını kurmak üzere hem Türkiye ile birleşmek önlenmiş hem de bütün Doğu Anadolu Büyük Ermenistan için hazırlanırken, bu coğrafyada küçük bir Azerbaycan ile Türkler idare edilmeye çalışılmıştır . Kafkasya haritasına bakıldığı zaman böylesine bir çarpıklık ve haksızlık açıkça göze çarpmaktadır. Bölgedeki kalabalık Türk ve Azeri nüfusa karşılık, çok küçük bir Ermeni topluluğunun var olması nedeniyle  Büyük Ermenistan bugüne kadar kurulamamış ama küçük Azerbaycan devleti de hızla güçlenerek sahip olduğu büyüklüğün kendisine verilmesi gerektiğini kamuoyu önünde  dile getirmiştir.

Bölgedeki devlet yapılanmaları açısından duruma bakılırsa en büyük haksızlığın  Azerbaycan devletinin ikiye bölünmesi  nedeniyle, Kuzeyde küçük bir bağımsız Azeri devletinin bulunmasının  yanı sıra, bunun  üç misli büyüklükte bir  bölgenin güney Azerbaycan adı altında İran devletinin çatısı altında bir eyalet devleti olarak varlığını sürdürmekte olduğu  haritada ortaya çıkmaktadır.

Bağımsız Azerbaycan’ın yoğun Azeri nüfusu bulunmasına rağmen  kuzeyde küçük bir devlet olarak bırakılması, Türkiye ile birleşmesinin önlenmesi, ikiye bölünerek büyük parçanın İran devleti çatısı altında kalması, Azerilerin kendi toprağı olan Dağlık Karabağ bölgesinin  ayrı bir devlet olarak ilan edilmesi  ve de Rus desteği ile bugünkü küçük Ermenistan'n, Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini işgal  etmesi gibi sorunlar bölgede eskiden beri var olan  haksızlıkların bugün de Azeriler için devam ettirildiğini  ortaya koymaktadır.

Bölgede Kafkasya olgusunun devam etmesi yüzünden ,kuzey bölgesinde  karışık halk toplulukları da varlıklarını göstermek ve daha büyük devletler çatısı altında dayanışma içinde yola devam etmek istemelerine  rağmen, haçlı-Siyonist ittifakın bölgedeki Türk ve Müslüman varlığını küçültmeye dönük girişimleri yüzünden,  batı destekli bir şımarık Ermenistan tıpkı Yunanistan ve İsrail gibi öne çıkarak bölgenin geleceğinde kendi çıkarları doğrultusunda yeni yapılanmaları  zorlamaktadır.

SSCB’nin dağılmasından sonra sıcak çatışmaların başlaması ve bugün de bu gibi savaş senaryolarının devam etmesi , tarih ve coğrafya bilimlerinin iyi incelemesi gereken konular olarak zamanımızdaki sıcak olayların çıkması için elverişli zemin yaratmaktadır . Her ara ve geçiş döneminde sıcak çatışmalara sahne olan güney Kafkasya bölgesinde tam anlamıyla bir doğu-batı çatışması yaşanmakta ,garp cephesindeki oluşumlar merkezi coğrafyayı etkilemeye başladığı aşamada,  şark cephesinde silahlar çekilmekte ve kanlı çatışmalar ile büyük devletler arasındaki siyasal gerginlikler,  bu bölgede yeni kanlı olaylara yol açarak bölge insanlarının yitip gitmesine neden olmaktadır . Gayrimüslim yapılanma  Osmanlı sonrasında bölgede kalan Türk ve Müslüman ahalinin ne olacağı sorununu öne çıkarmakta ve bu nüfus Orta Asya’ya geri gönderildikten sonra, bölgede ya Büyük İsrail ya da Yeni Bizans senaryoları  devreye sokularak merkezi coğrafya da tam anlamıyla bir gayrimüslim  yapılanma yaratılmaya çalışılmaktadır . Ermenistan-Yunanistan ve İsrail üçgeninin  oluşturulmasının ana nedeni budur . Bu yüzden Türkiye bazan Ermenistan ile bazen de Yunanistan ile çatışmalara kışkırtılmaktadır.

Bugün ortaya çıkan Kafkas cephesi çatışmalarının geçmiştekilere oranla biraz farklı olduğu dile getirilmekte ve buna göre  yeni dönemin koşullarının iyi anlaşılarak bir tavır  alınması  sayesinde sorunun çözüme doğru çekilmesine çalışılmaktadır . Ne var ki,  arka planda kalan dünya  dengelerinin değiştiği  aşamada  işin içine yeni dönemde İsrail devletinin girdiği görülmektedir. İsrail tıpkı ABD ve İngiltere gibi bölgede askeri üsler kurmakta, Eritre, Somali ve Güney Sudan’dan sonra  Azerbaycan’da en büyük üssünü açtığı bilinmektedir.

Dünya dengeleri değiştiği için İsrail öne çıkarak daha etkili bir lobi çalışmasına girerek , Rusya, İngiltere, ABD ve Fransa gibi emperyal oyuncular  gibi hareket etmeye başlamıştır . İsrail dışişleri bakanlığı bir toplantı vesilesi ile en büyük dostları olarak Azerbaycan’ı  ilan etmişlerdir. İsrail’in aktif bir biçimde devreye girmesiyle  bu ülkede anayasa değişikliğine gidilmiş  ve cumhurbaşkanının karısı günümüzde  Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı yardımcısı konumuna getirilmiştir. Ermenistan eski lobiler aracılığı ile bir şeyler yapamazken ve geride kalırken  Azerbaycan yeni dönemde bir Asya ülkesi görünümünden koparak bir Avrupa ülkesi  konumuna gelmiştir . Yüksek petrol ve doğalgaz gelirini  yabancı petrol şirketleriyle paylaşan Azarbaycan, bunlar üzerinde çok etkin olan İsrail’in  araya girmesiyle birlikte Türkiye’ye karşı mesafeli davranmaya başlamış ,bu küçük ülkeye yakınlaşarak hem ekonomik hem de askeri açıdan daha güçlü bir konuma gelmiştir . Eskisine oranla daha güçlü bir Azarbaycan devleti  öne çıkarken , Ermenistan’ın eskisi kadar batı dünyasından destek alamadığı görülmektedir . Bu durum da Siyonist lobilerin ne kadar başarılı çalıştıklarını bir kez daha kanıtlamaktadır.

Türkiye zaman zaman Ermenistan ile bazen de Yunanistan ile sürekli olarak çatışmakta ama diğer gayrimüslim ülke olarak İsrail ile  bunlar kadar çatışmamaktadır. Türkiye doğuda Ermenistan ile batıda Yunanistan ile eski Osmanlı hinterlandı üzerinden sürekli olarak açıktan karşı karşıya gelmekte  ama Türkiye’nin alttan almasıyla  İsrail ile  hiçbir biçimde  bu tür gerginlikler yaşanmamakta ama  bugün Azarbaycan üzerinde güç kazanan İsrail , Türkiye ile bu ülkenin arasına girerek gelecekte bir Türkiye-Azarbaycan birlikteliğine, ya da  İran’ın dağılması aşamasında Güney ve Kuzey Azarbaycan devletlerinin birleşerek  merkezi alanda çok güçlü bir birleşik  Azeri devleti kurulmasını önleyeceği  anlaşılmaktadır .Nüfus oranları yüzde doksanlarda Türk asıllı olan Türkiye ve Azarbaycan devletlerinin yakınlaşması ya da birleşmelerinin , İsrail ya da Yeni Bizans projeleri içinde  mümkün olamayacağı ,zaten Rusya’nın büyük devlet olma projesi içinde günümüz koşullarında ortaya çıkan dış  müdahaleler  ile kalıcı bir Ermeni ve Azeri barışı önlenirken , Kafkas bölgesinde en etkili çatışma süreci olarak Ermeni ve Azeri savaşları emperyal  güçlerin bölgeye müdahale amaçlı girişimlerine de elverişli bir ortam yaratmaktadır . Orta Doğu ,Orta Asya , Balkanlar ve Kafkaslar gibi  bölgeleri gelecekte bir araya getirecek bir merkezi coğrafya planı doğrultusunda  gelişmeler  ABD, İsrail ve İngiltere gibi emperyal devletler tarafından yönlendirilirken , bu bölgelerdeki bütün sıcak çatışmalar proje sahibi emperyalistlerin öne geçmelerine yol açmaktadır . Bu yüzden de değişen dünya konjonktürüne göre öne çıkan emperyal devletler yeryüzü kıtaları üzerinde ortaya çıkan bütün sıcak sorunlara kendi çıkarları doğrultusunda dışarıdan el koymaktadırlar . Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan bu durum küresel emperyalizmin ya da siyonizmin aldığı biçimlere göre etkilenmektedir . Orta Doğu bölgesinin küçük devletinin Kafkaslar’da yaşanan sıcak çatışmalarda çok etkili olarak devreye girmesinin ana nedeni  dünya çapında kurulmuş olan Siyonist örgütlenmedir . Kuzey  Afrika ve Orta Doğu’dan sonra Kafkas bölgesinde de Siyonist devletin askeri üs kurması  , Rus denetimi altında hareketsiz kalan Ermenistan’ı zayıflatmış ,ABD ve batı bloku üzerinden geliştirilen Siyonist örgütlenme sayesinde  de Azerbaycan güçlenmiştir .Ne var ki ,  bağımsız  kuzey Azerbaycan’ın  Türkiye ile ya da Güney Azerbaycan ile birleşme yasağı devam etmekte , küresel gelişmelerin bölgeye yansıyan etkilerine göre  Azerbaycan’ın kaderinin de değişeceği  ön görülmektedir . 
    

Dağlık Karabağ bölgesi civarındaki sıcak çatışmaların Azerbaycan açısından değerlendirmesi  ile  Türkiye açısından ele alınması birbirinden çok farklı durumlar yaratmaktadır . Türkiye ve Azarbaycan dünya haritasında bulundukları konumları itibarıyla farklı jeopolitik konumlara sahip bulunmaktadırlar . Kuzey  Azarbaycan Türk dünyasının  küçük bir ülkesi olmasına rağmen ,Türkiye Türk dünyasının büyük ülkelerinden birisidir . Bu çerçevede Dağlık Karabağ sorununa iki ülke kendi konumları açısından farklı bakmak durumundadırlar .  Azarbaycan kendi çıkarları için İsrail’e yakınlaşırken Türkiye’ye karşı mesafeli davranmaktadır . Özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Azarbaycan devleti tarafından tanınmaması iki ülke arasında soğukluk meydana getirmiş ve yeni dönemde  iki devletin kardaşlık söylemleri yakınlaşması sürecinin durmasına neden olmuştur . Bu arada batılı emperyalist ülkelerin  Atatürk karşıtı bir çizgide Azerbaycan sorununu ele almaları da  Türk ulusunun milliyetçi kesimlerinde  çeşitli tepkiler yaratmıştır . I918 yılında ilk kurulan Azarbaycan cumhuriyetini Türkiye önce tanımış ve normal ilişkiler ile karşılıklı elçilikler açılmıştır .Ne var ki , daha sonraki aşamada Sovyetler Birliği’nin kurulması üzerine Azerbaycan bu birlik içinde yer almıştır .Bu aşamadan sonra elçilikler karşılıklı olarak kapatılarak , Türkiye-Azarbaycan karşılıklı ilişkileri  soğuk savaş döneminde kesilmiştir . Sovyet sisteminin dağılması üzerine bağımsızlığını yeniden kazanan Azarbaycan  Cumhuriyetini gene ilk tanıyan devletlerden birisi olmuştur .Tarihsel süreç içinde yanyana iki komşu ve soydaş olan  Türkiye ve Azarbaycan devletleri  aradan demirperdenin  geçtiği karşılıklı kamplarda yirminci yüzyılı yaşamışlardır . Demir perdenin kalktığı bir aşamada Türk ve Azeri devletlerinin bir araya gelmeleri beklenirken,araya yeni dönemin kutup başı ülkeleri girmiştir . Onların hazırladığı küresel planlar doğrultusunda iki devletin bir araya gelmesi   önlenmektedir .  
    Kafkasya’daki son savaş durumu Türkiye açısından ele alınırsa Ermenistan  Azarbaycan’dan daha çok Türkiye için de bir tehdittir . Rusya’nın zorlaması ile kurulmuş küçük Ermenistan’ın Hrıstıyan lobileri aracılığı ile Büyük Ermenistan projesini gerçekleştirmeye yöneldiği açıktır  . Kafkasya’da kurulu bulunan Ermenistan devletini doğu Ermenistan olarak adlandıran lobiler ,  Doğu Anadolu bölgesini de bütünüyle batı Ermenistan olarak ilan etmektedirler .Ermeni lobileri   Akdeniz kıyısında  yeni Ermeni devletini Lübnan bölgesinde kurmaya çalışırken , Rusya kendi sınır dengelerini kurmak , Anadolu ve Kafkas Türklüğünün birleşmesini önlemek ,gelecekte bir büyük Avrasya projesinin önünü kesmek üzere  bugünkü Kafkasya Ermenistan’ının kurulmasını sağlamış ve Ermeni bıçağı uygulaması ile de  iki devletin birleşmesini önleyerek bu bölgede  kendisine karşı   yeni  bir otorite merkezi ağırlığının oluşmasının önüne geçmiştir . Türk dünyasının Birinci Dünya savaşı sırasında bölünmüş durumunu Rusya  bütün Avrasya kıtasını kendi sınırları içine alma doğrultusunda kullanmıştır . Yüzyılların Rus emperyalizmi  batıdan gelen emperyal rüzgarlara karşı  kendi hegemonyasını korumaya çalışırken , Çukurova bölgesinde yeniden kurulmaya çalışılan  eski  Klikya Ermenistan’ı projesi de  kendiliğinden ortadan kalkıyordu  . Gelecekte Ermeni devletinin hangi bölgede kurulacağı tartışmaları devam ederken , Kafkasya  Ermenistan’ının  genişletilmek istenmesi ve bu doğrultuda  Doğu  Anadolu’da yeniden yapılanma girişimlerinin günümüz koşullarında   tekrar canlanması  ve Suriye’den gelen beş milyon insan topluluğu içinde tehcirle gönderilen bazı topluluklarında bulunduğunun  kamuoyu önünde açığa çıkmasıyla , Türk devletinin Kuvayı Milliye kazanımlarının iyice tehlike altına girdiği söylenmektedir . Osmanlı yıkılırken göçler yolu ile dünya ülkelerine dağılmış bulunan Ermenilerin yeni dönemde  Yahudiler gibi geri dönerek , merkezi coğrafyada yeniden devletlerini kuracakları çeşitli kaynaklarda dile getirilmektedir . Hem savaş yolu ile hem de göçmen hareketleri ile  tekrar  Doğu Anadolu topraklarına yayılma hedefi içinde olan Ermenistan’ın  yarın uygun bir zaman bulduğunda   Anadolu’nun doğu bölgelerinde referandum talebi ile  gündeme geleceği  ihtimali giderek artmaktadır .
    Ermeni-Azeri savaşlarında Türkiye her zaman için Azarbaycan’ın yanında olmak zorundadır .Emperyalist devletler Lazistan,  Ermenistan ve Kürdistan devletlerini kurdurarak Türkiye’yi Kafkas bölgesinden uzaklaştırmanın arayışı içindedirler . Osmanlı devleti de bölünmemek için Anadolu Ermenilerinin Suriye’ye taşınması ve müstakbel Ermenistan’ın bugünkü Suriye topraklarında kurulması için tehcir yoluna gidildiği görülmüştür . Bugün  Yeni Osmanlı projesi öne çıkartılırken , Osmanlıların uyguladığı tehcir planı ortadan kaldırılmak istenmektedir . Yeni Sevr planları doğrultusunda bölgedeki devletler parçalanırken  , Dağlık Karabağın  Ermenistan’a  bağlı bir mikro devlet haline getirilmek istenmesi bir çok yönden çelişkiler ile dolu bir plan olarak görünmektedir . Bu tür çeşitli komplikasyonlar ile ilgili planların siyasal çözüm görünümünde uygulama alanına geçirilmek istenmesi ne Azarbaycan ile birlikte, hem Türkiye’nin hem de bütün Türk dünyasının  karış çıkması gerekmektedir . Yıllar sonra bir araya gelen Türk devletlerinin oluşturdukları Türk Keneş’i aracılığı ile hem Azarbaycan’a açıkça sahip çıkmaları, hem de aralarındaki birliği güçlendirerek gelecekte bir  Türk Devletleri Birliği’ne giden yolu açmaları gerekmektedir . Orta Asya’da özgürce yaşayan Türk asıllı toplulukların günümüzde aynı özgürlüğe Rus ve Çin federasyonları çatısı altında  sahip  olamadıkları ve bu yüzden de çok büyük baskılar altında kalarak ezildikleri ,dünya kamuoyunu işgal eden ana sorunlardan birisi olarak günümüzde devam edip gitmektedir . Azarbaycan’a saldıranların Türkiye ve diğer Türk devletlerine saldırmış  gibi konunun ele alınarak değerlendirilmesi bölge barışı açısından  önem taşımaktadır . 
    Nüfusunun yüzde doksanı Türk olan Azarbaycan  bütün Türklerin ortak vatanı olarak görülmelidir . Avrupa Birliği bugün nasıl bir Hrıstıyan birliği olarak görülüyorsa , Türk devletleri de bir Türk Birliği çatısı altında böylesine bir birlik olarak  kabül edilmelidir . Dolaylı olarak Türkiye’ye de yönelik bir saldırı olarak görülmesi gereken  Ermeni saldırısının öz vatanımıza yapılmış olan bir saldırı olarak kabül edilmesiyle, Türkiye bütün olanaklarıyla Azarbaycan’ın yanında yer almalıdır . Azeri devletine yapılan haksız saldırıya karşı Türkler  ve Azeriler kardeşlik dayanışması içinde bir vatan savunmasını ortaya koymalıdırlar . Türk milleti  bu aşamada  Kafkasyadaki gelişmelerden bir zafer haberi beklemektedir . Eski bir Türk toprağı olan Dağlık Karabağ’ın yeniden Türk toprağı olması gibi bir zafer duyurusu,bütün Türk dünyasını  ayağa kaldıracak önemli bir gelişme olacaktır . Soğuk savaş sonrasında başlamış olan haksız Ermeni işgaline bu bölgede son verilmesiyle  Dağlık Karabağ’ın yeniden Türk dünyasına dönüşünün müjdesi Türk devletlerinde dalgalanacaktır . Türkiye desteği ile Azarbaycan’ın caydırıcı gücü artacak ve bunun sonunda da  yeniden Kafkas bölgesinde Türklerin  egemenliğine giden yol açılacaktır . Kafkas bölgesinin bugünkü haritasına bakıldığı zaman ,bölgenin geleceği açısından son derece karışık ve içinden çıkılmaz bir durumun varlığı görülmektedir . Bölgenin geleceği  için haritanın  barış  amaçlı  düzeltilmesi gerekmektedir . 
    Bölge barışı açısından Rus emperyalizmine karşı bütün bölge devletlerinin işbirliği gerekebilir .Fransa,Rusya,Amerika ,Çin ve İngiltere gibi büyük devletlerin kendi çıkarları doğrultusunda  bu bölgede karışıklık çıkarmalarına izin verilmemelidir . Dünyanın en karışık yerlerinden birisi olan Kafkasya’nın yeniden çıbanbaşı konumuna getirilmesine , her kesimin dünya barışı açısından  kesinlikle karşı çıkması zorunlu görünmektedir . Türkiye  bu doğrultuda hem bölge devletleri ile hem de büyük devletler ile siyasal  diyaloglar oluşturarak , Karabağ’da tutuşturulan  ateşin  bir üçüncü dünya savaşına giden yolun başlangıcı olmasına  karşı mücadele etmelidir . Bu doğrultuda kalıcı bir sonuç alabilmek için kınama türü etkisiz  tutumlardan kaçınılmalıdır . Ortak platformlar ve yardım  organizasyonları savaş konumundaki Azarbaycan’a  daha fazla katkı sağlayacaktır . Kafkasya’da  barışın gerçekleşmesi , savaş ihtimalinin Orta Doğu ve Akdeniz bölgelerinde  önlenmesine yardımcı olacaktır . Şark meselesinin bir an önce şark barışına dönüştürülmesi zorunlu görünmektedir . 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar