Nuray Başaran
Kadın Olmak…
Kadın olmaktan hep memnun olanlardanım. Ancak bu etrafımdaki kadınların hatta zaman zaman benim acılarımın ve sıkıntılarımın olmadığı anlamına gelmiyor.
Daha çocukken hatta doğarken başlıyor kadın olmanın zorluğu…Kız çocuğunun hala daha ailede ‘birey’ olarak sayılmadığı nice yer var Türkiye’de. Ne yazık ki hala daha bir çok yerde, bir çok baba, ‘kaç çocuğun var?’ sorusuna cevap olarak, sadece erkek çocuklarının sayısı ne ise o cevabı veriyor. Yani neredeyse buralarda hala daha kız çocuğu ‘yok’ hükmünde.
Sadece bu mu? Erkek çocuğu vermeyen kadın hala daha ‘kısır’ muamelesi görüyor. Hatta erkek çocuğu vermiyorsa eşi, o kadını boşayabiliyor. Hatta eve başka kadın da getirebiliyor. Erkek çocuğu olmayan sadece kızı olan babalar ise, ne yazık ki hala bir çok yerde ve yörede utanç duyuyor ve kendilerini ‘eksik’ hissediyorlar.
Daha doğarken ve doğduğunda başlayan zorluklar, bir türlü bitmiyor kadın için. İlk akla gelen örneklere hemen bakabiliriz.
Önce evde erkek kardeş varsa onunla başlayan sözde ‘namus’ baskısı; kıyafetten gidip geleceği yere, kurs, okul, arkadaş seçimine kadar uzanabiliyor. Ne yazık ki erkek kardeşe ters düşen durumlarda şiddete, hatta bazen ‘namus’ adı altında canından olmaya kadar gidebilen bir hayat… Ve o hayata hükmedemeyen, o hayatı ne kadar ve nasıl yaşamasına başkanalarının karar verdiği kadın modeli hiç de az değil ülkemizde…Ki ailenin istediği kişi ile evliliğe zorlanan, hatta daha çocuk yaşta ne olduğunu bile bilemediği evlilik kurumu ile tanışan kadınlarımız..
Örneklere devam edelim:
‘Bir kere evlendin mi o evden ölün çıkacak’
Evet bu cümle, ülkemizin bir çok yerinde kız çocuklarına ‘düğün’ günü söylenen en önemli cümlelerden birisi. O kadar ki, bazen içlerinde ‘ölmüş’ anneler bile kızlarına bunu söyleyebiliyor. Bir de şansı yaver gitmez onlara göre ‘geçimsiz’ bir ‘koca’ya da düştüyse kadın vay haline…Zaten o gün değil, her gün ‘ölü’dür. Dayak ya da şiddeti söylemeye gerek bile yoktur.
Örnekler o kadar çok ki, hangi birini yazsam.
Bir başka gerçek de şu ki, kadına bunları uygun bulan erkekleri doğuran da büyüten de biz kadınlarız ne yazık ki!
Unutmadan son zamanlarda bir de tüm bunlara ‘çocuk istismarı’ yoğun bir şekilde eklenmiş durumda. Ya da daha çok ortaya çıktığı için, daha çok konuşulur hale geldi.
Biliyorum,bugün bu yazdıklarımı ve belki daha fazlasını en üst seviyede konuşup üzüleceğiz ve kınayacağız. Gelecek yıl da belki aynı şeyleri söyleyerek geçecek. Daha önceki yıllarda olduğu gibi…Peki hiç mi iyi birşey yok? Bunlar varken olanların hükmü yok bence. Yazı alanımız sınırlı. Daha neler yazmak gerekir oysa.
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü…
Biliyor musunuz neden bugün Kadınlar Günü olmuş? Ben yine de yazayım.
8 Mart 1857 tarihinde ABDnin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.
26 – 27 Ağustos 1910 tarihnde Danimarkanın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Martın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
Yani kadınlar ölmesin diye!
Ama ne yazık ki o gün bugündür hala kadınlar ölüyor!!!
SONSÖZ:
Ben şu iki zayıfın hakkını yemeyi size haram kıIıyorum; yetim ve kadın hakki. (Hz. Muhammed s.a.v.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.